Hani “soluksuz” deyimi kullanılır ya bir çırpıda yapılıveren işler için,bu kitabı okumayı anlatmak için daha uygun başka bir deyim yok. Hani denize girerken “ay çok açılmayayım” dersiniz ama bir kulaç bir kulaç daha derken kendinizi denizin ortasında buluverirsiniz ya, bir cümle bir cümle daha okuyayım derken meğer bölümler bölümler derken de kitap bitmiş. Müthiş akıcıydı yazarın dili. Çevirmene -bu etkiyi bozmadığı için- ve son günlerdeki editör isyanımı duyan #ArkadyaYayınları’nın işini titizlikle yapmış editörlerine çok teşekkür ediyorum. Sıkılmadan yorulmadan okumamda etkileri çok büyük oldu.
Kitabın Arkadya olması ve kitap kapaklarının etkileyici olması kitaptan beklentiyi artırıyor ve aşağı yukarı konusu hakkında beklentiniz oluşuyor ancak Arkadya olarak sizi şaşırtıyor kitap. Ayrıca kitabın sonundaki notlardan sonra kendi yaptığınız araştırmalar sonucunda da görüyorsunuz ki kurgu ile gerçek içiçe. Bu açıdan bir döneme ayna tuttuğunu da düşünebiliriz. İstanbul-Venedik arası ilişkilerin olumsuz anlamda tırmanışa geçtiği İnebahtı savaşı sonrasındaki venedik’e 3. Murat’ın yaklaşımı,bir şehrin vebadan kasılıp kavrulması,doktorlar arasındaki görüş ayrılıkları,kişilerin beklentili ve beklentisiz iyilikleri...sonunu daha başından tahmin etseniz de kendisini okutturuyor.
Uzun söze ne hacet,442 sayfa olup 7 8 saatte bittiyse;varın gerisini siz düşünün. Ben çok severek ve beğenerek okudum. Umarım sizler de okur ve en az benim kadar keyif alırsınız. Kitapla kalın.