Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor:
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, birdeniz;
Beni onun gözleri çağırıyor,duramamduramam.
Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara; Ben günah kadar beyazım. o tövbe kadar kara...
"Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna"
İyi ki gelip geçtin bu dünyadan
‘ Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. ‘
...İlk defa Karakoç’u ziyarete gelen haberci bir arkadaşım "deli cesareti’’ denir ya, bu zamana kadar kimsenin soramadığı o soruyu birden soruverdi.
"Üstat, Monna Rosa’yı sizden dinleyelim. Nedir işin aslı?’’ Ben arkadaşıma kızgın gözlerle bakıp orada bulunan birçok kişi gibi gaf yaptığını düşünürken Sezai Karakoç hafif bir gülümseme ve
Zaman ne de çabuk çabuk geçiyor Monna:
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana.
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar:
Zaman ne de çabuk çabuk geçiyor Monna.