Fakat bilebileceğimiz birşey var ki, o da bu cellatların bize dost olamıyacağıdır. Bunların hepsi fena, vicdansız insanlardır demek istemiyorum. Ne gezer, onların arasında da ne müşfik aile babalan, ne vefalı arkadaşlar, ne hassas yürekli tabiat aşıklan vardır. Amma karşımızda düşman olarak vazife aldıkları andan itibaren, onlar, iradelerinin dışında bir kuvvetin oyuncağıdırlar. Cemiyet içinde aldıkları mevki ve vazifenin onlara verdiği şahsiyet, tabiatin şekil verdiği asıl benliklerini okadar gölgelemiş, seneler geçtikçe o kadar gerilere itmiş, boğmuştur ki, kendileri bile bu asil benliklerini aramağa kalksalar, herhalde içlerinde karanlık bir boşluk, bir kargaşalıktan başka birşey bulamıyacaklardır. Benimle uğraştıklari hatta bana işkence ettikleri sırada, ben onlarda bu insan tarafı aramakla meşguldüm. Evet, onlar benim fena bir kimse olmadıgıma inandıklan halde muhakkak fena bir tarafimı, kendilerince fena sayılabilecek bir tarafimi bulmağa uğraşırlarken, ben onların insanlıktan uzaklaşmış, hayvanlıktan, vahşilikten bile daha ürkütücü bir hal almış olan hareketlerinde, yüzlerinde, sözlerinde, şu her şeyi iyi ve güzel bir ahenge götürrneğe çalışan tabiatin bir eserini, bir izini arardım. Onlara hiç bir zaman kızamıyor, onlardan nefret etmiyor, sadece zavallılıklanna, daha doğrusu insanlığın bu kadar tiksinecek hale gelmesine acıyordum.