Siyasal Çatışma ve Uzlaşma

Siyasal Sistemler

Ahmet Taner Kışlalı

Siyasal Sistemler Gönderileri

Siyasal Sistemler kitaplarını, Siyasal Sistemler sözleri ve alıntılarını, Siyasal Sistemler yazarlarını, Siyasal Sistemler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlı Devleti'nin hiçbir zaman bir şeriat devleti olmadığını söyleyebiliriz. İlahiyatçı Prof. Neşet Çağatay "Türk Ulusu, Büyük Selçuklular'dan 1050'li yıllardan beri, İslam hukukunun yani şeriatın onda birini bile uygulamamıştır" diyor. Ve ekliyor: "Şeriat toplumun uyacağı yaşam kurallarının hepsidir. Bu kuralların binde biri Kuran'da vardır. Kuran'da yer almayan öteki şeriat kuralları, Tanrı buyruğu değil, insanların sözleridir. Bu kurallar, imam Şafii'nin dediği gibi, zamanın degişimi ile değişip durmuşlardır."
İslam öncesi Araplar'da kadının bir deve kadar bile değeri yokken, Türk kadını erkeğe eşitti. "Emirname"ler Hakan ve Hatun tarafından imzalanmadan yürürlüğe giremiyordu. Kadınlar elçi, kale muhafızı ve hatta devlet başkanı olabiliyordu.
Reklam
Kadınların başlarını örtmeleriyle ilgili geleneğin çıkış noktası, İslam dininden çok öncelere gitmektedir. Sümerlerde "kutsal fahişe"lerin sokak kadınlarından ayrılmaları için başlarını örtmeleri zorunluydu. Daha sonra evli ve dul kadınlar da bu sınıfa sokuldu ve bu gelenek önce Museviliğe sonra Hıristiyanlığa girdi. Rahibeler kendilerini belli etmek için kara bir çarşaf giyiyorlardı. Dindar kişiler de kiliseye ya da sinagoga girerken başlarını örtüyorlardı. Müslümanlıkta bu kural, "özgür kadınlar"ın yine Müslüman olan cariyelerden ayırt edilmesi amacıyla, İslam dininin doğuşundan on beş yıl sonra konuldu. Üçgen biçiminde bağlanan İran kökenli türban ise, İran'da Müslümanlıktan önce var olan Zerdüşt dininin bir uzantısıydı ve Zerdüşt rahibelerinin başlarını kapama biçimini yansıtıyordu.
Laiklik dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez, din adına baskı yapmak zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.
Örneğin Osmanlı Devleti, başka dinden olanlara belirli bir hoşgorü gösterip, kendi dinlerinin gereklerini yerine getirmelerine izin verdigi halde, Müslüman Türk halkına aynı hoşgörüyü göstermemiştir. On beşinci yüzyıl ortalarından başlayarak, Osmanlı İmparatorlugu'nda Türkçe Kuran "günah" sayılıp yasaklanmıştır. Oysa Türk Müslümanlarının büyük çoğunluğunun bağlı olduğu varsayılan Hanifiliğin kurucusu Imam-Azam Ebu Hanife'ye göre, Kuran'ın çevirisi de Kuran sayılmaktadır. Ve Tanrı Kuran'da şöyle demektedir: Sen Arap olduğun için biz bu kitabı Arapça indirdik. Biz her topluluğa kendi diliyle seslenen bir görevli gönderdik. Biz bu kitabı size okuyasınız, anlayasınız, buyruklarımıza, yasaklarımıza göre davranasınız diye gönderdik. Buna karşın Müslüman Türk halkı, Kuran'ı Türkçe olarak okuyup öğrenebilme olanağına, ancak laik cumhuriyet döneminde sahip olabilmiştir.
Duraklama dönemiyle başlayan ve gerileme dönemiyle güçlenen bir süreç içinde, dinci güçler siyasal iktidara egemen olmaya başladılar. Toplumda gerilikten kurtulmak, çağa uyum sağlamak için atılan her adım karşısında din adına karar veren güçleri buldu. Atatürk'ün önderliğindeki Türk devrimi ile de, laiklik ilk kez bir İslam ülkesine girmiş oldu.
Reklam
180 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.