Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı

Mustafa Coşturoğlu

Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı Gönderileri

Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı kitaplarını, Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı sözleri ve alıntılarını, Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı yazarlarını, Sosyal Şizofreni ve Atatürkçülük Üzerindeki Baskısı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilimdışı varsayımlara göre, «trans hali» denen durumda bir başkasının ruhu bir diğerinin bedenine girebilmektedir, işte o za­man bu kişi medyum olur. Psikologlar ise medyumluğu psikopatolojik bir olay, yani ruhsal illet olarak nitelendirirler. P. Janet bu duruma «Zihinsel bölünme» der. Freud, «bilinç altına itilmiş cinsel arzuların doyum aramalarının sonucudur», der. Adler, «üs­tünlük isteğinin dışarıya çıkması ve ifade fırsatı bulması» diye nitelendirir. Jung da, «bir takım komplekslerin bilinç yüzeyine baskılar yapan güç» olarak bu durumu açıklamağa çalışır. Bu yorumlar tek bir sonuç olarak medyumlardaki ruhun ikinci bir ki­şilik kazandığını veya bir kişilik değiştirdiğini ortaya çıkarır.
Sayfa 257 - arı matbaasıKitabı okudu
Nurculuk, maddi­yatı, tabiatı ve modern felsefeyi tamamen red ve bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir.
Sayfa 248 - arı matbaasıKitabı okudu
Reklam
Saidi Nursi'nin küçümsediği Menemen ve Şeyh Sait isyan­larını andıran bir olay, Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in «musal­la taşı» üzerinde cenazesine yapılan yüz kızartıcı saldırıdır. Çün­kü, Saidi Nursi'nin «bir tek cani» dediği ve tek gözlü Deccal ola­rak nitelediği Atatürk'e İmran Öktem tek başına sahip çıkmıştı.Nurculuğu yasa dışı ilân etmişti. Bu Atatürk'ü savunmaktı, dev­rimlerini korumak yürekliliği idi. O'nun tarihsel konuşmasında ulusunun bağlı olduğu dine içtenlikle saygısının ve bağlılığının örnekleri de vardı. Asıl öfke, din falan değil, Atatürk'ü savun­maktandı. Cenazesinde çıkarılan olayla Devlet gücü Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü koruyup kollamak konusunda yenilgi içinde kalmış; Nurculuk, gücünü ve egemenliğini göstermiştir. Oysa Şeyh Sait ve Menemen olayları, Devlet gücünün üstünlüğü ile sonuçlanmıştı.
Sayfa 245 - arı matbaasıKitabı okudu
«A.P. Millet Meclisi Grubunda dün gündem dışı bir konuş­ma yapan Ord. Prof.
Ali Fuad Başgil
Ali Fuad Başgil
,163/1'in af kapsamı içine alınmasını istemiş ve özetle şunları söylemiştir : «İthamlardan kurtulmak için 163/1'i affetmiyelim demek çok yanlıştır. Hakikat hakikattir. Şartlar ne olursa olsun bu de­ğişmez. Fazilet hakikatin yanında olmaktır. Nazarımda Nurculu­ğu itham etmek İslâmiyeti itham etmektir. Nurculuk bir mez­hep, bir tarikat değildir. Ben Nurculuğa ait kitapları 1958'de İs­viçre'de tetkik ettim. Dili biraz eski olmakla beraber kuvvetli bir ahlâk telkinidir.»
Sayfa 239 - arı matbaasıKitabı okudu
Ve bugün açık açık şunları söylemekten de çekinmiyorlar : «Mustafa Kemal bu millete istiklâl kazandırıp da dini ortadan kaldıracağı yerde, keşke bir yabancı devletin buyruğu altında bir müstemleke olarak kalabilseydik». Bu sözler kulaktan kulağa fısıldanmıyor. Açık açık ortalıkta konuşulup savunması yapılıyor bunların. Hem de «güçlü arka» lar bulunarak...
Sayfa 231 - arı matbaasıKitabı okudu
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de «Araplara kıyasla biz (Türkler) ne değer taşırız ki» diyerek Arabın Türk'e karşı üstünlüğünü ve Türk'ün Araba karşı saygı beslemesi gereğini belirterek, Türk'e Türklük benliğini vermek isteyenlere karşı «SOYSUZ»lar deyimini esirgemiyordu. Mustafa Sabri, daha sonraları yani 1919 -1920 yıllarında şeyh-ül İslâm'lık görevine getirilecek ve padişah ile birlikte Türk istiklâl hareketlerine karşı düşmanca bir tutum takınacak ve daha sonra da gidip Mısır'a yerleşecektir.
Sayfa 224 - arı matbaasıKitabı okudu
Reklam
Herkes bilir ki artık ne Hilâfet geri gelebilir, ne de şeriatçı bir düzen kurulabilir. Ama bu akımlar yine de körüklenir. Tek amaç, gerçekleri halkın gözünden saklamak için ortalığı bulandırıcı bir kamu oyu yaratmaktır. İşte dinsel akımlar bu amaç için bir araç olarak kullanılmaktadır.
Sayfa 210 - arı matbaasıKitabı okudu
Para gücü, kültür ve düşünce gücünü kapı dışarı edip kaba bir zor­balık egemenliği kurmak eğilimi göstermektedir. En yüce değer yargılarımız birer alay konusu olmağa başlamıştır. «Vatan» «Mil­let» - «Sakarya» gibi kutsal sözcüklerin şimdiden birer yergi te­rimi olarak kullanılması gibi...
Sayfa 202 - arı matbaasıKitabı okudu
Hindistandaki paryalardan daha kötü yaşantı veren yarı feodal toprak ağaları, ülkenin kaynaklarını oluk oluk dışarı akıtan döviz ve para kaçakçıları, ulusal gelir dağılımından en yük­sek payları alıp yine de hazineden vergilerini kaçıranlar, gerçek gericilerdir. Bunlar yeni fikirlerden ürkerler, halkın uyanmasından korkarlar, biliçlenmesinden gocunurlar, çağdaş kültürün ve uygar­lığın özlemini çekenlerden tiksinirler. Gençliği düşman, ülkücü hocalarını hain bellerler. Çünkü halk, gençlik ve hocalar yardımıy­la bilinçlenecek, zararını yararını onlar sayesinde ayırdedecektir. Asıl gerici olan büyük çıkar gurupları, bunun için fikre düşman­dır, yeni düzenlemelere karşıdırlar, çağın gerektirdiği bünye deği­şimini düşünenlere ve düşündürenlere hasımdırlar. Bunlar için yurdun ilerlemesini, halkın mutluluğa erişmesini isteyenler, «istenmiyen kişilerdir.»
Sayfa 190 - arı matbaasıKitabı okudu
«Asıl gericiler, yeniliklerden zarar gören kimselerdir. Fakat bunlar çoğu zaman gizli kalırlar, tahriklerini gizli yaparlar. Meydanda görünenler yobazlar, softalar ve bazı baldırı çıplaklardır.»
Sayfa 189 - arı matbaasıKitabı okudu
Reklam
Aklın ve özgür düşüncenin üzerindeki «sul­talar», putlar birer birer devrilince, dünya karanlığı aydınlanmış; dünyaya karşı bağlılık artmış, yaşam bir angarya olmaktan çıkıp mut ve umut kaynağı olmuştur.
Sayfa 186 - arı matbaasıKitabı okudu
Mazhar Müfit Kansu bu arada Askeri Tıbbiye öğrencisi olan genç delege Hik­met Efendi'den şöyle söz eder: «Hele Hikmet isminde Askerî Tıp talebesi olan bir genç, istanbul efendi ve paşalarına vatan­severlikte, memleketçilikte, milliyetçilikte rehber ve örnek ola­cak ölçüde doğru düşüncenin, millî inan, heyecan ve imanın sa­hibi bulunuyordu. Bu genç de Paşa'nın odasındaydı. Sanki bir­denbire ateş ve heyecan kesilmiş olarak, yüksek sesle : «Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya is­tiklâl dâvamızı başarmak yolundaki mesaîye katılmak üzere gön­derdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar var­sa, bunlar kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mus­tafa Kemal'i «vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı» olarak adlandırır ve tel'in ederiz.» diye bağırdı. Dinliyenlerin gözleri yaşar­mıştı. Mustafa Kemal de çok heyecanlanmıştı. Heyecanlı bir ses­le : «Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk millî bünyesindeki âsil kanın ifadesine dikkat edin.» dedi ve sonra Hikmet efendiye dö­nerek : «Evlât, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum. Ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmiyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez : Ya istiklâl ya ölüm...» Hemen yerinden fırlıyan tıbbiyeli genç, «varol paşam» di­yerek Mustafa Kemal'in elini öptü. Mustafa Kemal de genci al­nından öperek: «Gençler! Vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesil­lerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.» dedi.
Sayfa 165 - arı matbaasıKitabı okudu
Ne denli tertipler içersine girilirse girilsin, çağımızın öngördüğü doğrultuda top­lumun gelişmesi önlenemiyecektir. Atatürk'çülük çizgisi daha keskin biçimde belirecek, kimlerin bu çizgi dışında kaldığı bütün çıplaklığı ile gözükecektir. Çünkü Atatürkçülük, bir fikirdir, aksiyonlaşacak düşüncedir, toplumu bilim ve kültürle güçlendirme­dir.
Sayfa 163 - arı matbaasıKitabı okudu
Türk düşün­cesine, sanatına, kültürüne hizmetten başka bir amaç gözetmiyen sanatçılara ve yazarlara çoğu zaman tutsaklara bile yakıştırılamıyacak davranışlarda bulunulmuştur.
Sayfa 153 - arı matbaasıKitabı okudu
Atatürk, birgün Dr. Reşit Galib'in kendisine yönelttiği bir soruya şu karşılığı vermiştir: «Ben diktatör değilim. Çünkü düşüncelerimi zora dayanarak kabul ettirmeyi asla benimseme­dim, arzulamadım ve tatbik etmedim. Ben yaşadığım zaman için­de milletimin hayrına, refahına ve maddî manevî mutluluk ve onuruna uygun gördüğüm tedbirlerin alınmasına çalıştım. Hepsi­nin bileşkesi, (muhassalası) uygar ve ileri bir yaşamın yaratıl­ması çabasıdır. Ben manevî miras olarak hiç bir «katı» nas, hiç bir doğma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevî mirasım İLİM ve AKIL'dır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve güçlükler önünde belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün (taviz) ver­mediğimizi, aklı ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman hızla dönüyor. Ulusların, toplumların, fertlerin mutluluk ve bahtsızlık anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmiyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişmesini inkâr etmek olur. Benim Türk ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalışmak istediklerim ortadadır. Ben­den sonra beni benimsemek istiyenler, bu temel yörünge (mih­ver) üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.»
Sayfa 141 - arı matbaasıKitabı okudu
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.