Cihan Hakanı ve Yenileşme Padişahı

Sultan 2. Mahmud

Yılmaz Öztuna

Sultan 2. Mahmud Sözleri ve Alıntıları

Sultan 2. Mahmud sözleri ve alıntılarını, Sultan 2. Mahmud kitap alıntılarını, Sultan 2. Mahmud en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çok çalışkan ve enerjik olan Sultan Mahmud, az uyu­maktadır. Meşakkat ve mahrumiyete ne dereceye kadar kat­lanabileceğini iki kışı Rami Kışlası'nın taş odasında yatarak ve gündüzleri sıradan albay gibi çamurlar içinde yeni or­dunun alaylarını talime çıkararak göstermiştir. "Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe!", "Denize düşen yılana sarılır!" gibi sonradan atasözü haline gelen sözler, onundur.
sultan II. Mahmud
“Sultan Mahmud; Orta Afrika ile Orta Avrupa arasında uzanan, hemen bütün eyaletleri sallantıda ve İstanbul’u umursamaz halde, Türkiye tarihinin en büyük isyanı olan Mehmed Ali Paşa isyanının içinde, ordusunu kendisi lağv ve ilga etmiş, donanması İngiltere-Fransa-Rusya tarafından yakılmış, dağılmak üzere olduğu sanılan Osmanlı İmparatorluğu’na yeni bir hayat verdi. Türkiye’yi, Türkistan ve Kafkasya hâline düşmekten kurtardı. Tanzimat’ı hazırladı. 1566’da ölen atası Kaanûnî Sultan Süleyman’dan sonra gelen bütün padişahların en büyüğü olarak tarihe geçti.
Sayfa 9 - pdfKitabı okudu
Reklam
Son 13 yıllık saltanatında Türkiye’nin çehresini artık geriye adım atılamayacak derecede değiştiren İkinci Sultan Mahmud’un bestekârlığı, san’atkâr şahsiyeti üzerinde de durmak gerekir. Üstad bir bestekârdır (Türk Musikisi Ansiklopedisi II, 2a-b). Günümüze kadar 26 parçasının notası gelmiştir, 23’ü şarkı formundadır. Batı Musikisi’ni Devlet’in çatısı altında resmen Türkiye’ye sokan, Muzıkay-ı Hümâyûn’u Avrupa ve Türk musikileri bölümleri hâlinde kuran, 1826’da Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye için bir Marş besteliyen, Sultan Mahmud’dur.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Veliahd-Şehzade, elinde kılıç, telaş eseri göstermeksi­zin katilleri bekliyordu. Osman Gazi'nin on sekizinci kuşaktan torunu olan Sultan Mahmud, tam bir Osmanoğlu idi. "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" diye düşünüyordu. Bir şehzade için ikisinin ortasında bir ihtimal yoktu.
Çok çalışkan ve enerjik olan Sultan Mahmud, az uyumaktadır. Meşakkat ve mahrumiyete ne dereceye kadar katlanabileceğini iki kışı Râmi Kışlası’nın taş odasında yatarak ve gündüzleri sıradan albay gibi çamurlar içinde yeni ordunun alaylarını talime çıkararak göstermiştir. “Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe!”, “Denize düşen yılana sarılır!” gibi sonradan atasözü hâline gelen sözler, onundur. İlkini 1808’de üstâdı ve baba bildiği Üçüncü Selim’in şehid edildiği gün, ikincisini can düşmanı Rusya ile Hünkâr İskelesi ittifakını imzaladığı gün söylemiştir.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Kendisinden sonra ve bugün yaşıyan bütün Osmanoğulları'nın atası İkinci Mahmud'dur. Hanedan, on­dan sonra üst üste tahta çıkan 2 oğlu, Sultan Abdülmecid (saltanatı 1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) ol­mak üzere iki daldan yürüdü. Mecidiler denen birinci dal kalabalık, Aziziler denen ikinci dal daha az üyelidir.
Reklam
“Bugünkü Harbiye ve Tıbbiye kuruldu. Tıbbiye’de tedrisat Fransızca olduğu için, Batı medeniyetine içinden bakan bir nesil yetişmeye başladı ve bunlar, Tanzimat yıllarında iktidara yükseldiler. Türkiye imparatorluğu dağılmaktan ve Asya’ya sürülmekten kurtarılmıştı. Ancak bütün bu azametli inkılâplar, Avrupa’nın her an rahatsız etmesine rağmen gerçekleştirilebildi. Beklenen neticeler tamamiyle alınmadıysa, bunun sebebi, Avrupa devletlerinin emperyalist siyasetleri yüzünden Türkiye’nin bir tek yıl bile rahat bırakılmamasıdır. Maamafih, tarihçiler, son 10 yıl içinde bu kadar büyük inkılâplar yapan Sultan Mahmud’un bir o kadar daha yaşasaydı, Türkiye’nin simasının değişeceğini söylemektedirler .
20 Ekim 1827 sabâhı Müttefik Donanma, milletlerarası hukukun en ilkel kaidelerine aykırı olarak, savaş bayrağı çekmeden Navarin’e girdi. Esâsen İngiltere, Fransa ve Rusya ile sulh hâlinde bulunduğu için Tâhir Paşa, endişe etmedi. Zaten pek üstün olan müttefiklere karşı koyabilmesine imkân yoktu. Müttefiklerin dostça bir ziyaret için, nihayet mânevî baskıda bulunmak gayesiyle geldiklerini sandı. Ancak Müttefik Donanma, birden bütün toplarını ateşledi. 3,5 saat içinde 57 Türk gemisi battı ve 8.000 asker şehîd düştü.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
“İkinci Sultân Mahmud, 1785’te doğdu, 1808’de tahta çıktı, 1839’da öldü. Batı’ya dönük kesin reform döneminin hükümdarıdır. Bu dönem Devlet politikası olarak 1793’te Üçüncü Selim tarafından resmen ilân edilip açılmıştı. Ancak 1807 ve 1808 ihtilâlleri ile kesintiye uğradı, Üçüncü Selim’in önce tahtına, sonra hayatına mal oldu. Onun sadık ve dikkatli öğrencisi, 24 yaş küçük amca oğlu, çocuğu olmayan Sultân Selim’in manevî evlâdı olan Sultan Mahmud, 1826’ya kadar bir denge politikası izledi.”
Sultan II.Mahmud Han, bir millettin asırlar boyunca nadiren yetiştirebildiği büyük dehâlardan biridir. Türkiye'de mutlak monarşinin son hükümdarıdır. Ondan sonra tahta çıkan II.Mahmud'un 2 oğlu ile 4 torunu, toplam 6 padişah, hepsi yetkileri kısıtlı olarak devleti temsil etmişlerdir. Avrupa'nın 18.yy'da yetiştirdiği "aydın despot" tipi hükümdarların bizim tarihimizdeki en karakteristik olanıdır. Kendisine "gâvur padişah" diyen mutaasıp Türkler de, şahsiyetini ölesiye kıskanan Çar I.Nikolay da takdirkârları derecesinde, dehâsını tasdik etmişlerdir.
Reklam
sultan II. Mahmud
“1826’da saltanatının ikinci safhası başlar. Vak’a-i Hayriyye denen çok büyük çaplı bir Devlet darbesiyle yeniçeri ordusunu ortadan kaldırdı. Bugünkü modern orduyu kurdu. Tamamen çözülmüş, fonksiyonunu kaybetmiş, yozlaşmış bulunan Devlet müesseselerini yeniledi, değiştirdi, çağdaşlaştırdı. 1826, Türkiye tarihinin radikal biçimde Batı’ya dönüşünün başlangıcıdır. O tarihten bu yana, ister ilerici, ister muhafazakâr, ister monarşi, ister cumhuriyet devrinde gelen hiç bir iktidar, Türkiye’yi bu yönden saptıramadı.”
" Denize düşen yılana sarılır ! " - 2.Sultan Mahmud -
II. Mahmud, Yunan ihtilâlinin İbrahim Paşa tarafından söndürülmesinden hemen sonra, yeni bir ordunun teşkiline karar verdi. III. Selim’in bütün hatalarından ders aldığı için, bütün kilit noktalarına, hattâ Yeniçeri generalliklerine, bu fikrini yalnız zâhiren değil, içten inanarak destekliyen şahsiyetleri getirdi. Bu iş, burada yazıldığı kadar basit, kolay ve çabuk olmadı. Her an tetikte olan ve kendi hallerini padişah derecesinde bilen Yeniçeriler’i ürkütmemek için, çok dolambaçlı yolları dolaşmak îcâb etti. Nihâyet 25 Mayıs 1825’te “Eşkinci Ocağı” diye modern bir askerî ocağın teşkili resmen ilân edildi.
Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
177 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.