Sultan 2. Mahmud sözleri ve alıntılarını, Sultan 2. Mahmud kitap alıntılarını, Sultan 2. Mahmud en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şâir, bestekâr, tanbûrî, neyzen, hânende, büyük hattat olan Sultan Mahmud, Mevlevî ve Nakşbendî idi. Arapça ve Farsçaya vâkıftı ve padişahlığında konuşulanı anlıyacak, fakat kendisi konuşamıyacak derecede Fransızca öğrendi.
II. Mahmud’un, kızı Atıyye Sultân’a subay üniforması giydirip saçlarını fes altında toplatarak pantalonla ve erkek kıyâfetinde, yanına bir yaş büyük ağabeyi Velîahd-Şehzâde Sultân Abdülmecîd’i verip, askerî birliklere, Seraskerlik makamına, şuraya buraya göndermesi, muhâfazakârları artık iyiden iyiye çileden çıkarmıştı.
Mısır’daki Memlûk beylerini Kahire kalesinde bir tuzağa düşürerek imhâ eden Mehmed Ali,bunların, Mısır’ın zenginliğinin büyük kısmını teşkil eden milyarlar değerindeki servetine el koymuş, bu para ile büyük işler yapmıştı. Kavalalılar’ın günümüze kadar gelen büyük servetinin menşei budur.
Kapdân-ı Deryâ olarak İstanbul’a gelen dâmâdı Müşir Halil Rif’at Paşa’nın: “Avrupa’ya benzemezsek, Asya’ya çekilmeye mecburuz!” demesi üzerine, inkılâp hareketlerine daha şiddet verdi.
Bâb-ı Âlî, o kadar himaye ettiği ve bir hükümdar derecesinde imtiyazlar tanıdığı Ortodoks Cihan Patriki Grigorios’un âsilerle işbirliği hâlinde olduğunu tesbit edince, 22 Nisan 1821 günü kendisini tevkif ederek Fener Patrikhânesi’nin orta kapısında astırdı. Göğsünde ihânetini anlatan bir yafta yapıştırılan Patrik’in cesedi, 3 gün İstanbullular’a teşhîr edildi. Yeni Patrik’in emriyle bu orta kapı, o tarihten itibaren kapatılıp iptal edildi ve bir Türk devlet veya hükûmet başkanı aynı yerde asılıncaya kadar açılmamasına karar verildi.
Ikinci Sultan Mahmud Han bir milletin asırlar boyunca nadiren yetişirtirebildiği büyük dehalardan biridir. Türkiye'de mutlak monarşinin son hükümdarıdır. Ondan sonra tahta geçen 2 oğlu ve 4 torunu toplam 6 padişah, şu veya bu suretle yetkileri kısıtlı olarak Devlet'i temsil etmişlerdir.
II. Mahmud, imparatorluğu Batı medeniyeti ile sıkı temasa geçti. Bu medeniyetten birçok şeyi iktibas etmek sûretiyle, açıkça ve ilk defa olarak, Batı’nın Türkiye’den üstün olduğunu ilân etti. Böyle bir gerçeği açıklamaya, şimdiye kadar kimse cesaret edememişti. Zira Türkiye, pek azametli bir geçmişin mirasıydı. Bir yerde bu miras, devletin kalkınmasına bir yük, hattâ bir engel oluyordu.
Napoléon devrinin ve Fransız İhtilâli savaşlarının son bulduğu, Viyana Kongresi ile yeni bir düzenin kurulduğu bu yıllarda Avrupa, buharın sanayie tatbikıyle, Türkiye ile arasındaki mesâfeyi bir daha kapatılmasına imkân olmıyacak derecede açtı.
Alemdar’ın yok edilmesi üzerine zorbalar, azgınlıklarını son haddine getirdiler. “Ruscuk Yâranı”ndan Defterdâr (maliye bakanı) Tahsin Efendi ile Umûr-i Cihâdîye Nâzırı (savunma bakanı) Behic Efendi, İstanbul’dan kaçtılar; sadâret kethüdâsı (iç işleri bakanı) Mustafa Refik Efendi, parçalandı. İrtica, kesin şekilde zafer kazandı. Devletin hayatının bahis konusu olduğu ıslahat, bu defa 18 yıl gecikti. Napoléon devrinin ve Fransız İhtilâli savaşlarının son bulduğu, Viyana Kongresi ile yeni bir düzenin kurulduğu bu yıllarda Avrupa, buharın sanayie tatbikıyle, Türkiye ile arasındaki mesâfeyi bir daha kapatılmasına imkân olmıyacak derecede açtı.
Doğu medeniyetinde en üstün seviyeye çıkan Türkler, Batı medeniyetinde neler yapabileceklerini Vaka-i Hayriye'den bu yana tecrübe etmektedir. Tarihi oluşum daha tamamlanmadığı için, bu husustaki kesin hükmü, birkaç kuşak sonraki tarihçiler verecektir.
Sultan Selim, baştan ayağa kana bulanmıştı. Sağ şakağına yediği kılıç darbesi, derisini yüzmüş, sakalının sağ kısmı çenesine düşmüştü. Alemdar kapıdan girer girmez manzarayı feci gördü. Ciğeri yandı. Cesedin üzerine kapandı.
...
Tuna yalılarından gelen asker içinde, padişahın insan cinsinden olup olmadığını tastamam bilmeyenler vardı. Her halde padişahı insanüstü bir varlık olarak bilenler ekseriyetteydi. Şimdi efendileri Sultan Selim'i bu halde görünce perişan olmuşlardı.
II. Mahmud, Nizip bozgununu öğrenmeden, 1839 yılı Temmuz'unun ilk gününün ilk saatlerinde öldü. Bir iki gün önce haberi İstanbul'a gelen bozgun, ölüm döşeğinde bulunan hükümdardan saklanmıştı. 53 yaşını 11 ay ve 12 gün geçe ölen II. Mahmud, bir müddetten beri veremden muzdaripti. Devamlı iç ve dış gaile ve felaketler içinde geçen hayatı boyunca, bir an bile ümitsizliğe kapılmamış ve enerjik tutumunu kaybetmemiş, karar ve hüküm kabiliyetini yitirmemişti. Böyle bir hayat sonunda verem olduğu söylenmektedir.