Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı Gönderileri
Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı kitaplarını, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı sözleri ve alıntılarını, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı yazarlarını, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bu yeni ve son peygamberin muhatapları hem Arap halkı, hem geçmiş peygamberlerin yollarını kaybetmiş ümmetleri idi.Görevi, herkesi doğruya ve Hakk’a davet etmek, Allah’a döndürmekti.”
"Şayet Allah isteseydi, hepinizi hidayete erdirirdi” (Nahl.9)
Allahü Tealâ'nın bütün insanları iradesiz veya iradeleri zayıf olan diğer mahlükat gibi hidayetle yaratması pekalâ mümkündü. Fakat hikmeti ve kudretinin gereği bu değildi. Amacı ve hedefi; kendi isteği, dileği ve beğenisiyle iyi ile kötü ve doğru ile yanlış arasında tercih yapabilecek irade ve hürriyete sahip bir varlık yaratmaktı. Bu hürriyetin kullanılması için insana ilim ve bilgi kaynakları verildi, akıl ve zekâ bahşedildi, arzu ve irade gücü verildi, içinde ve dışında olan çeşitli güç ve eşyaya hükmetme kabiliyeti bağışlandı. Hem doğru, hem yanlış yolu seçmesine yardımcı ya da engel olabilecek bir takım tuzak ve mükâfatlar sağlandı. Doğuştan itibaren ona doğru yol gösterilmiş olsaydı veya başka bir deyimle, zorla dürüst bir kişi yapılmış olsaydı, yaratılan herşey anlamını kaybedecekti. Ayrıca, özgürlüğünü iyi kullanmasıyla bir insanın varabileceği en yüksek ve faziletli mevkiye varmak da mümkün olamayacaktı. Bundan dolayıdır ki, Allah (c.c.) insanın hidayeti için mecburi ve cebri yolu değil, ilhami hidayet, yani peygamberlerin telkiniyle seçilen yolu uygun gördü. Böylece, bir yandan insanın hürriyetine zarar gelmeden, onun sınavdan geçirebilmesi imkânı doğdu, öte yandan da, nasıl yaşaması ve inanması gerektiğini kendisine sunan ve yaşayan bir örnek olarak peygamberler gönderilmiş oldu.
Kuran’ı, Allah Rasulü’nden ayırdınız mı bir yere varamazsınız. Kitap, nebi olmadıktan sonra kürekçisi olmayan bir kayık gibidir.
Bu kayıkla acemi yolcular, hayat denizinde ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar, gitmek istedikleri yere varamazlar…
Arapçada "din" kelinmesi birkaç anlamda kullanılıyor. Din bir yandan
"galebe" ve "istila" diğer yandan da "itaat" ve "kölelik" manasına geliyor.
Dinin üçüncü anlamı "ceza ve bedel" ve dördüncü anlami, "tarikať", "tarz",
"meslek" ve "uğraş"tır. Burada bu kelime'nin dördüncü ve son anlamı ge-
çerlidir. Yani, din, kabul edilen bir "fikir tarzı" benimsenen bir "hareket
tarzı" ve takip edilen bir "hayat yolu"dur.
Fakat unutmayalım ki, Kur'ân-ı Kerim sadece 'din'
'kelimesini değil, "Ed-
Din" kelimesini kullanıyor. Din ile "Ed-Din" arasindaki fark, Ingilizce'de
"This is a way of life" gibi deyimler ile ortaya konabilir. Yani Kur'ần-
Kerim'e göre Allah katında lslâm, hayat tarzlarından "biri" değil "gercek
ve en doğru" hayat tarzıdır
Aslında Peygamberler her zaman iyiyi ve doğruyu yapmak ile mükelleftirler ve en küçük hataları bile anında düzeltildiği için sözlerine ve hareketlerine güvenmemek doğru değildir.
Günümüz Müslümanları tarih boyunca aynı temel nitelikleri taşıyan ilahi vahyi ve bu vahyi ileten peygamberlerin davranışlarını ve hareket tarzlarını bilmek zorundadır. Çünkü fertlere ve toplumlara kurtuluş müjdeleri verebilecek prensipler bütününü ve bunların tebliğ ediliş biçimlerini ancak Rasullerden öğrenebiliriz.
İşin tuhafı ıslahatçılara “iktidar hırsı" damgası daima iktidar sahibi ve dalkavukları tarafından
vurulmuştur. Sanki iktidar bunların tabii hakkıdır ve kendilerine iktidari gasp etme
veya ele geçirme ithamı yapılamaz.