Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarihin Hafızası

Mehmet Çelik (Prof.Dr.)

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Çanakkale’de Kaybettiğimiz Hafıza Biz Çanakkale’de üç nesil (dede-baba-torun) birden çarpıştık, üç nesli bir arada kaybettik. Siperde dedenin kucağında torunu da şehit oldu.253.000 insan kaybettik. Ama esas kaybettiğimiz, daha doğrusu kaybettirilen daha değerli bir şeyimiz vardı; Hafızamız! Evet, en önemli kaybımız kaybettirilen hafızamızdı.
Sayfa 190Kitabı okudu
Tarih
Tarih, milletlerin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden insan; nasıl dostunu-düşmanını ayırt edemez, alacağını-vereceğini bilemez, geleceğini planlayamazsa; milletler de böyledir. Hafızasını kaybeden milletler de dostlarını- düşmanlarını ayırt edemezler, alacaklarını- vereceklerini bilemezler, istikballerini de planlayamazlar. Hafıza kaybı, vizyonun yok olması demektir. Vizyonu olmayan toplumlar, okyanusta pusulası bozuk gemi gibidirler
Reklam
Biz hak, adalet, merhamet, şefkat kokan bir tarihî mirasın genetiğini taşıyoruz; Batılılar ise kan ve gözyaşının, güç ve kuvvetin geçerli olduğu, hak, adalet, merhamet ve şefkat sözcüklerinin dillerinde dahi bulunmadığı bir medeniyet havzasının genetiğini taşımaktadırlar.
Biz Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’da yaklaşık 400 yıl kaldık ve XX. yüzyılın başında buralardan çekildik. Bakınız Endülüs’te bizim izlerimiz bile yok edilirken, biz 400 yıl kaldığımız Doğu Avrupa ve Balkanlar’dan çekilirken, gittiğimiz günden daha iyi bir durumda bırakarak çekildik. Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki milletlerin ne dilleri, ne kiliseleri, ne manastırları, ne kültürleri... hiçbiri kaybolmadı. İsteseydik bu milletlerin bütün kültürlerini, dillerini, dinlerini, kiliselerini, manastırlarını, kısaca neleri varsa 400 yıl içinde yok ederdik. Bizi hiç kimse de engelleyemezdi ve buna çok da kolay başarırdık. Peki bunu niye yapmadık?.. Çünkü kültürel genetiğimiz buna maniydi.
Kitaplarda yer alan kuru bilgileri ezberlemek, tarih bilinci oluşturmaz. Sağlıklı tarih bilgisinin yanında, mutlaka tarih felsefesi de bilmek, onu iyice hazmetmiş olmak gerekir.
1. Dünya savaşı'nda 4 milyon kilometrekare toprak kaybetmiş, 5 milyona yakın insanını yitirmiş, Milli Mücadele'yi çok zor şartlar altında gerçekleştirip, istiklâlini zar zor kurtarmış, savaş artığı 13 milyon nüfusundan 8.5 milyonu kadın, geri kalanları yaşlı, sakat ve çocuklardan oluşan bir toplumla yeni bir devlet kuracaksınız!.. Bu hiç de kolay bir iş değildi. Nihayet dünyada geçerli olan yönetim anlayışı "ulus devlet modeli"ydi ve 1923'te bu modeli esas alan Cumhuriyet kuruldu. Artık parlamenter sistemle, yani halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilciler vasıtasıyla kendi kendini yönetmesi söz konusuydu. Ama ortada bir gerçek vardı: Bu 13 milyon nüfus eğitimsiz, aç ve perişandı. Karnını doyurmaktan, hayatını devam ettirmekten başka bir düşünceleri yoktu. Bu nedenle sistemin kuruluşuyla da işleyişiyle de zihnen bile olsa ilgilenecek durumda değillerdi. Evet, ülkede bir parlamento vardı. Seçime benzer bir şeyler de oluyordu: Sandıklar kuruluyor, usulen oy da kullanılıyordu. Fakat milletvekillerini Ankaradan üç kişi belirliyordu. Bu parlamentodan bir başbakan ve bakanlar kurulu da oluşuyordu ama, bu da bir kişinin tayin etmesiyle oluyordu. Özetle "Milli İrade"nin "M"si bile ortalıkta yoktu.
Sayfa 24 - paradoksKitabı okudu
Reklam
Batı hayranlığı yapanlara..
Biz hak, adalet, merhamet, şefkat kokan bir tarihî mirasın genetiğini taşıyoruz; Batılılar ise kan ve gözyaşının, güç ve kuvvetin geçerli olduğu, hak, adalet, merhamet ve şefkat sözcüklerinin dillerinde dahi bulunmadığı bir medeniyet havzasının genetiğini taşımaktadırlar.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.