Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar

R. G. Collingwood

Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar Gönderileri

Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar kitaplarını, Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar sözleri ve alıntılarını, Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar yazarlarını, Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kanıtın ne olmadığını zaten biliyoruz: o tarihçinin kafasınca yutulup sonra kusulan hazır yapılı tarihsel bilgi değildir. O sadece tarihsel bilginin ham malzemesidir. Eğer hangi tür şey­lerin kanıt hizmetini görme vasfı vardır diye soracak olursak, cevap basılı bir sayfa, yazılı bir belge, sözlü bir ifade, harap bir bina, bir parmak izi vb. gibi tarihçinin kavrayabileceği şeyler olmalıdır. Sadece bir başkası için kavranılabilir olan tarihçi için kanıt değildir; şayet sadece tek bir tarihçi bir belgeyi görmüş ise, başka tarihçiler için kanıt teşkil eden belgenin kendisi değil, onun belge hakkındaki açıklamasıdır. Eğer hangi tür özel şeyler kanıt olarak kullanılabilir diye soracak olursak, cevap her türden şey olmalıdır. Görüp, işitip, dokunup, tadıp, koklayacağı­mız tek bir şey olmasın ki tarihsel bir soruyla ilgili kanıt olarak kullanılamasın, eğer ona kafamızda doğru soruyla müracaat edersek ve algılanan nesnenin onunla hangi bakımdan ilgili olduğunu anlayacak akla sahip isek.
Sayfa 251 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Tarihçiler kendilerine söyleneni sadece kabul etmekle yetindiklerini; ya da bunu, en çok itimada değer buldukları otoriteleri seçerek, sadece eleştirel bir ruhla yaptıklarını zanne­debilirler; fakat asla sadece bu iki şeyin ikisini yapmazlar: her zaman bir ölçüde, gerçekten ne olup bittiğini keşfetmek için otoritelerinin yargı-ifadalerini ipucu olarak kullanarak, kendi kendilerine düşünürler. Fakat her türlü tarihte mevcut olan bu kurucu [constructive) veya çıkarımsal [inferential) unsur çoğu kez zayıf ve deyiş yerinde ise henüz gelişmemiş durumdadır; iyi bir tarihsel çalışmayı vasat olanından ayıran bu unsurun da­ha yüksek gelişmesidir.
Sayfa 237 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Reklam
Nasıl ki bilim adamı kendi tecrübe alanına giren gözlem ve de­neylerden yola çıkıyorsa, tarihçi de kendi alanına giren kayıt ve kanıtlardan hareket eder; ve tarihsel düşüncenin şimdiki dene­yimle bağı kişisel deneyim alanına girmeyen hiçbir şeyin tarih­çi için bir "kaynak" olamamasında yatar. Eğer o kendisinin gör­mediği bir belgeye ait başkasının tasvirine güvenirse, kaynağı bu belge değil, fakat ona ait tasvirdir.
Sayfa 222 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Varolmak zamanda olmaktır. Zamanda olan bir zamanda ortaya çıkar, ve eğer bir zaman varlığını sürdürürse, bir başka zamanda varolmaktan çıkar. Varsayımıma göre akıl zaman için­dedir: dolayısıyla ortaya çıkar ve kaybolur. Eğer bu gerçekten varsayımdan çıkarsa, bu varsayım ile in­san zihnini bu kadar dirençli biçimde tutsak etmiş olan ölüm­süzlük umutları arasında bir çatışma vardır; Bunun gibi bir ça­tışmayı hoş karşılamak ve duraksamaksızın "dine" karşı "bilim"in, yani umuda karşı bu varsayımın safında yer almak, zannedilir ki aydınlanmış ruhun bir parçasıdır. Fakat hurafeye karşı bu haçlı seferi en iyi haliyle bile tamamen felsefe dışıdır ve en kötü haliyle yalnızca başka bir hurafedir: bana göre bunun gibi dirençli bir duygu onu inkar eden bilimsel ruh kadar önemli bir olgudur - hatta daha önemli, çünkü insan ruhuna daha derin bir biçimde kök salmış ve evrim sürecinde daha keskin biçimde sınanmıştır.
Sayfa 214 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Hegel açıkça canlı bir tarihsel gerçeklik ve tarihsel yöntem anlayışına sahip oldukça yetenekli bir tarihçi, pek yetenekli olmayan bir doğa bilimcidir; eğer bunlardan biri veya diğerinde esaslı bir şekilde yanılmışsa, bu daha büyük olasılıkla Doğa ol­malıdır? Ayrıca Leibniz'in söylediği gibi, filozoflar genellikle iddia ederken haklılar ve inkar ederken yanılıyorlardır. Peki öyleyse: doğanın bir tarihi var mı?
Sayfa 209 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Karl Marx, Hegel'in diyalektiğini alıp "baş aşağı çevirmiş" olmakla övünürken, söylediği şeyi kastetmiyordu. Hegel'in diyalektiği düşünceyle başlar, doğa ile devam eder ve akıl ile so­na erer. Marx bu düzeni tersine çevirmedi. Kendi diyalektiğini akılla başlatıp, doğa ile devam ettirip düşünce ile sona erdirme­di. Marx sadece ilk ve ikinci terimlere işaret ediyordu, üçüncü­ye değil. Hegel'in diyalektiği düşünce ile başlayıp doğa ile de­vam ederken, kendi diyalektiğinin doğa ile başlayıp düşünce ile devam ettiğini kastediyordu. Marx ne bir budala, ne bir felsefe cahiliydi, ve Hegel'de düşüncenin doğaya önceliğinin, Hegel'in doğayı bir akıl ürünü olarak gördüğü anlamına geldiğini bir an için bile düşünme­mişti.
Sayfa 189 - Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Eylül 2005 - PDF
Reklam
53 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.