... yıllar ; sonu gözükmeyen sınırsız bir diziye, insanın uğruna biraz sıkılmayı göze alabileceği halen hiç el değmemiş ve görkemli bir hazineye benziyordu.
O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısıyla ilerlemişti.
“Nedeni bilinmeksizin zaman, günleri birbiri ardından yutarak, çok daha hızlı bir biçimde akıp gitmeye başlamıştı. insan şöyle bir çevresine bakana kadar akşam oluyor, güneş ufukta kayboluyor, derken öbür taraftan yeniden belirerek karla kaplı dünyayı aydınlatıyordu…”
“Düşlerde, her zaman saçma ve karmaşık bir şeyler vardır ve insan tüm gördüklerinin yalan olduğu duygusundan ve en güzel anda uyanacağı düşüncesinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamaz…”
“Çoğu zaman böyle tecrit edilmiş yerlerde, uzun süre etrafı gözetlemekten, insan güpegündüz bile, çalılıkların arasından çıkan insan gölgeleri gördüğünü zanneder; birinin sizi gözetlediği izlenimine kapılırsınız ama gidip bakarsınız ki kimse yoktur…”