Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tatlı Bir Eylül

Demir Özlü

Tatlı Bir Eylül Gönderileri

Tatlı Bir Eylül kitaplarını, Tatlı Bir Eylül sözleri ve alıntılarını, Tatlı Bir Eylül yazarlarını, Tatlı Bir Eylül yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hayır, sadece yazmayı başlattın, istedin ki dil, kendi hayatını yaşasın.
"Buydu yaşam, bir bakıma her şeyin bir yitirilişiydi."
Sayfa 74 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
"Yaşam denilen şey karşısında kuşkuya kapılan bir insanı kim avutabilirdi artık. Kendisinin yazılarla aşmaya çalıştığı o acılardan başka."
Sayfa 57 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
118 syf.
·
Puan vermedi
Demir Özlü'den ilk kez bir kitap okudum. Ben bu kitabı roman diye almıştım hatta almadan önce araştırma yaparken de roman diye çıktı karşıma ama roman değil. Anılarını yazmış desek daha doğru olur. Istanbul'un sokaklarında dolaştırıyor sizi. Sonra bir trene binip Avrupa'ya gidiyorsunuz. Oraların da tozunu attiriyorsunuz bir güzel. Gökyüzünün güzelliğini hayalinizde canlandırıyorsunuz resmen çünkü bol bol buna değinmiş yazar. Garip bir kalem bence. Farklı yazar arayanlar için önerebilirim. Ikinci tekil şahıs dili ile okuyoruz her şeyi. İlkin cok garipsedim ama sonra alışıyorsunuz. Tezer Özlü çok sevdiğim için ailesinden de okumalar yapmak istedim. #parlakmeltemkitapligi
Tatlı Bir Eylül
Tatlı Bir EylülDemir Özlü · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201151 okunma
Bütün yolculuklar aynı yere varıyor. Bütün bu yolculuklar, seni hep aynı yere getiriyor.
Sayfa 118Kitabı okudu
Buralardasın işte. Dönüp dolaşıp aynı yerlere geliyorsun. Bütün geziler, yolculuklar, başka kentlere bıraktığın yaşam parçaları, hepsi, hepsi aynı yere açılıyor.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Yıllarının elinden alınmış olması değil, böyle derin bir özlemdi seni yıkan. İçinde büyüyen büyük boşluk, duygularınla anımsama yeteneğini en son sınırlarına kadar inceltiyor, geçirginleştiriyor, seni acı çeken, ama belki de, daha önemlisi kendi üzerine kapanan, kolayca kırılan, kırgınlığı yaşayan, en ince kımıldanışların dokunuşuyla bozguna uğrayan bir varlık haline getiriyordu. İşte buydu, böyle bir eriyişti sürgünlük. Geçen yıllarla da, çözülmesi güç bir düğüm haline geliyordu. Kuşkusuz bir yolculukta sanıyordun kendini, Ulyses'in Truva'dan dönüşündeki gibi, yıllar süren bir yolculukta. Dönüş yolu, ne kadar da uzundu. Yıllarca sürüyor, mevsimleri aşıyor, güneşin çizdiği yolu izliyor, zihninden doğan karabasanlarla savaşıyor, sonsuzca yol alıyordu. Gerçekten güneşe ve güneşin içinde yer aldığı boşluğa doğru yapılan bir yolculuğa da benziyordu.
Sayfa 111Kitabı okudu
Ama öyle sanıyorsun ki, kentlerdi, hep kentlerdi seni kendisine çeken. Ruh ezilmelerini de, ruhunun heyecanla yükselmesini de asıl oralarda duyuyordun. Aradığın sürekli bir ruh yükselmesiydi. Fakat, içinde yaşadığımız dünyada, ulaşılabilir mi buna? Yarıdan çok suça gömülü, bu ağır ağır hareket eden dünya, içinde mutlulukla ilgili ne kadar şey barındırıyor ki?
Sayfa 100Kitabı okudu
Dinlenmek, kendini dinlemek istiyordun. Onca yıllardan sonra, seni mutlu edecek şeylerin, kendiliğinden gelip seni bulmasını istiyordun.
Hiçbir zaman istediğin kadar iyi yazamayacaktın. Hiçbir şey de kolay olmayacaktı yazarken. Soluk soluğa kalacaktın. Ah, istediğini yazamamak, ne büyük bir baskıydı yazmaya girişen insan için. Ama hayır, telef etmeyecektin kendini. Yaşam, kendisi getirsindi bazı şeyleri. Durmadan bu dünyayı değiştiren, dönemleri birbirinden kopartan, geçmişi anlamsızlaştıran zaman. Yazmak, insanın kendi kendisine dönmesi miydi? Ah, budalalar gibi "kendi kendine dönmekten" sözediyorum. İnsan kendi kendine döndüğünde, kendinde bulacağı sadece boşluktur. Ardından da, nereden çıktığı belli olmayan karabasanlar başlar. İçimizdeki boşlukla doludur.
Reklam
Erken batıyordu güneş. Eylül ayıydı çünkü. Kuşkusuz Eylül ayıydı. Tatlı bir Eylül. Ilık bir rüzgâr yüzünü okşuyordu.
Eskiden güzel olan hiçbir şey kalmadı mı? Yeni ve güzel olan bir şey de yok.
Gidiyordun artık, belirsiz bir geleceğe, başka kentlere, başka sokaklarda dolaşmaya. Bir pencerenin önünde oturarak yazı yazmaya çalışacaktın. Buydu yaşam, bir bakıma her şeyin bir bir yitirilişiydi.
Yaşam denilen şey karşısında kuşkuya kapılan bir insanı kim avutabilirdi artık. Kendisinin yazılarla aşmaya çalıştığı o acılardan başka.
Yaşadığın boğunçtu, bunaltıydı —kim bilir, belki de gençlik bunaltılarıydılar bunlar, mutlak olan yaşam tasarısıyla, yaşanan hayatın uzlaşamamasından, yaşananın, tasarlanana erişememesinden doğuyordu. Kim bilir belki de —daha o zamanlardan— başladığı andan itibaren çürümeye başlayan, kendisini bekleyen trajik sona doğru koşan, dünyanın üzerinde gerilip kaldığı vakit de, boşluğun üzerinde gerildiğini duyan, yaşamak denilen şeyin açık gözle algılanmasıydı.
70 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.