Mark Twain'in en iyi yapıtı olarak kabul edilen bu eser gerçekten de hakkını veriyor. Şu zamana kadar okuduğum klasikler içerisinde belki de en iyisiydi. Eğitimsiz, batıl inançlara sahip ama aynı zamanda çok iyi kalpli olan Huck, işsiz güçsüz ayyaş babasından kaçar. Macera tam da burada başlar. Öyle bir plan yapıyor ki herkes onu ölü sanıyor. Onu öldürenin de kaçak siyahi zenci Jim olduğunu düşünüyorlar. Ormanda karşılaşan Jim ve Huck, Mississippi Nehri boyunca uzun bir maceraya çıkıyorlar. Salda, kanoda geçirdikleri günler, geceleri yıldızları izledikleri o anlar öyle eşsiz betimlenmişti ki hayran kaldım. Bu yolculukta o kadar çok insanla karşılaşıyor ve o kadar çok macera yaşıyorlar ki anlatamam. Çeviriyi çok başarılı buldum. Zencinin dilinin hem farklı bir lehçe olduğunu bize hissettiriyor hem de kendi dilinizde anlayabiliyorsunuz. Jim'in konuşma sahneleri efsane idi. Kaçak siyahi bir köle olan Jim yine esir düşüyor. Huck da Jim de o kadar iyi yürekliler ki hiç ayrılmıyorlar. Harika bir dostluk örneği işlenmiş. Baştan sona komik ve ironik ifadeler kullanılması bambaşka bir üslup katmış. Huck bir köle değil ama aslında o da kendi dünyasında bir tutsak. Özgürlük kavramı çok güzel işlenmiş. Toplumun değer görmüş değerleri, o çağın düşünce şekli öyle güzel ele alınmış ki...Kitaba puanım 10/10.