“ Ne var ki, özne sanatçı olduğu sürece, kendi bireysel İstencinden kurtulmuş ve sahiden var olan bir öznenin, görünüşte kurtuluşunu onun aracılığıyla kutladığı bir aracı olmuştur adeta.”
“ Şarkı söyleyenin bilincini dolduran, istencin öznesidir, yani kendi istemesidir çoğunu rahatlatılmış, doyumlanmış bir istemedir sevinç, ama daha sık da ket vurulmuş hüzün bir istemedir, her zaman duygulanım, tutku, dokunaklı bir duygu durumudur.”
“ Sahiden var olan ve şeylerin temelinde yatan bir gün bengi bir ben oluştur, lirik deha bunun suretleri aracılığıyla şeylerin temeline kadar bakabilir.”
“ Burada hiçbir şey çileciliği, maneviyatı ve ödevi anımsatmaz.: Burada yalnızca zevk ve sefa, coşku ve sevinç içinde sürdürülen bir varoluş konuşur bizimle; mevcut olan ne varsa, iyi kötü demeden tanrılaştırılmıştır bu varoluşta. Böylece, bakan kişi, yaşamın bu fantastik taşkınları karşısında adamakıllı etkilenmiş bir halde durur, kabına sığmayan bu insanların, hangi içkiyi içerek yaşamın tadına varmış olabileceklerini sorar kendine, öyle ki nereye baksalar Helena, yani kendi varoluşlarının tatlı bir kösnüllük içinde süzülen ideal imgesi gülmektedir onlara.”
“ Şimdi doğanın Özü simgesel olarak dışa vurmaktadır kendini; yeni bir simgeler dünyası gereklidir; önce bütün bir beden simgeselliği, yalnızca ağzın, yüzün, sözcüğün simgeselliği değil, tüm organları ritmik bir biçimde devindiren tam bir dans dili. Sonra öteki simgesel güçler, müziğin güçleri, eğitimde, dinamik de ve armonide, birden bire deli dolu çoğalırlar, insanın tüm simgesel güçlerin hep birlikte dizginlerinden boşanışını kavraması için, o işlerde simgesel olarak dile gelmek isteyen, kendinden vazgeçme derecesine zaten ulaşmış olması gerekir:”
“ Artık bir sanatçı değildir insan, bir sanat yapıtı olmuştur: tüm doğanın sanat gücü, ilk birinin en üstün hazsal doyumu için, burada esrikliğin ürperişleri arasında açınlanmaktadır kendini. “