_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır.
_Apollo,
İnsan, kendini titanlığa yükselterek, kültürünü savaşarak elde ediyor ve tanrıları kendisiyle ittifak yapmaya zorluyor, çünkü kendine özgü bilgeliğiyle, varoluşu da, sınırlarını da kendi ellerinde tutuyor.
Dünya dan nefret etme, duygulanınları lanetleme, güzellikten ve tensellikten duyulan korku, bu dünyaya daha iyi kara çalmak için uydurulmuş bir öbür dünya, aslında hiçliğe sona,kalını sindirilmeye yönelik, sabbatların sabbatına doğru bir istek- tüm bunlarda hristiyanlığın yalnızca ahlaksal değerleri geçerli kılmaya yönelik mutlak istenci gibi;batma istencinin olası tüm biçimlerinin içinde her zaman en tehlikeli en tekinsiz biçimi gibi;en azından en derin hastalığın, yorgunluğun, bezginliğin,yaşam yoksulluğunun bir işareti gibi geliyordu bana
.
Müziğin her şeyin gerçek doğasıyla olan bu derin ilişkisi, herhangi bir sahneye, eyleme, olaya veya çevreye uygun olarak çalınan müziğin bize onun en gizli anlamını açığa vurduğunu, en doğru ve en belirgin yorum olarak göründüğünü de açıklamaktadır.
.
.
.
.
Gerçek sanat, ister önceden ister geriye dönük bir yaratım olsun, görüntüler yaratma yeteneğidir. Sanatın kültürel önemi işte bu niteliğe - genel bir insan niteliğine - dayanmaktadır.
.
.
.