Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü

İsmet Zeki Eyüboğlu

En Eski Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü sözleri ve alıntılarını, en eski Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İKİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
''..ülkemizde dilimize karşı ne denli yaygın bir ilginin bulunduğu anlaşıldı. İlk çalışmaya karşı, ilginin yanında, büyük bir tepkinin de yeralması pek şaşırtıcı olmadı. Yaşamı süresince başkalarının çalışmalarını derleyip toplamakla, başkalarının emeklerini sömürmekle bilgin geçinen kimi dilcilerimizin olumsuz s*ldırılarından ürkmedik, uyguladığımız özel araştırma yöntemimizi sürdürdük. Başkalarının çalışmalarından yararlanmakla birlikte onlara bağlı kalmadık, kendi kişisel düşüncelerimize dayalı yorumlarımızı sergilemekle yetindik. Dil gibi çok karmaşık bir sorunlar alanında belli yetkelere bağlanmak, boyuna başkalarının izinden giderek kişisel görüş bildirmekten kaçınmak verimli bir tutum değildir. Türk dilinin kökenlerini araştırmanın birinci koşulu sağlıklı bir dil felsefesi bilgisi edinmek, bu felsefenin ışığında yürümeyi bilmek, araştırılan sorunlara bu felsefenin yöntemiyle yaklaşmaktır.'' (Sayfa: V)
İKİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
Dil alanında sağlam bir felsefe bilgisi olmayan kimsenin araştırmaları ne denli kapsamlı, verimli olursa olsun doyurucu içerikten yoksun kalır. Bir topluluğun dilinde, o topluluğun yaşama anlayışını, yaşama biçimini, olaylara, doğaya bakışını yansıtmayan sözcüklerin hepsi yabancı kökenlidir, bunda kimsenin kuşkusu olmasın. Kavramlarını üretirken
Reklam
İKİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
''Bir dilci birçok başka dil bilebilir, bu durum kendi dilinin anlamsal içeriğini kavramaya yetmez, o dilde düşünmek, o dilde düşünsel bir ortam oluşturmak temel koşuldur. Bir dilde konuşup yazmak o dili bilmek değildir, önemli olan o dille düşünmek, üretmek, düşünsel bir alan yaratmaktır. (..) Dilin yüzeysel özelliklerine bakarak kökenine inmeye çalışmak yanıltıcıdır, saptırıcıdır. Kökte bulunmayan anlamı, sözcükte aramak da dil bilincinden yoksunluk demektir.'' (Sayfa: VIII)
BİRİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
Türk dilinin oluşma çağını, gelişme aşamalarını kesin olarak açıklamak, bundan bilimsel sonuçlar çıkarmak kolay değildir. Bu güçlük, önce ''Türk'' sözcüğünün yeni olmasından, ilk kez 8. yüzyılda Orkun Yazıtları'nda görülmesinden, sonra bu adı alan ulusun tarihi boyunca belli bir yerde değil de çok dağınık ülkelerde,
BİRİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
Türk dili üzerine çalışan bilginlerin ortaya attıkları değişik görüşlere göre, Türk dilinin kaynağı Orta Asya'dır, Türk insanı oradan çıkmış, dört yana yayılmıştır. Bu yayılma, daha çok, doğudan batıya doğru gerçekleşmiştir. Bilginler bu tarih olayına dayanarak, Türkçenin çok değişik öbekler oluşturduğunu, bunun da sonradan yerleşilen yerlerle bağlantılı bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bugün, elimizde bulunan yayınlara göre, kırkın üstünde Türk dili öbeği vardır. Büyüklü küçüklü birimler oluşturan bu öbeklerin kimi ayrı bir dil niteliğine bürünmüş gibidir (Çavuş, Yakut, Kırgız bg.). Bu değişik öbekleri anlamak, açıklamak yalnızca konuyla ilgilenen uzmanların işidir artık. Günümüzde Asya Türkçesi, Anadolu Türkçesi (bütün komşu ağızlarla bütünlük içinde) diyebileceğimiz iki büyük öbek vardır. Buna daha geniş anlamda, Doğu Türkçesi-Batı Türkçesi diyenler de vardır. Biz, burada, bu öbekler üzerinde durmadık, o ayrı bir araştırma alanıdır. Bizi ilgilendiren, daha çok, ''Türk dili''nden anladığımızdır. Çalışmamızda eski Türkçe (es. tr.) diye nitelediğimiz Orta Asya Türkçesidir, onun gelişim çizgisinde yürüyen Asya öbekleridir. (Sayfa: XI)
BİRİNCİ BASIMIN ÖNSÖZÜ:
Çalışmamızda, kendimize göre, bir yöntem uygulayarak, iki ilke benimsedik. A- doğal varlıkların çıkardığı seslerden kurulu sözcükler (Türkçe sözcükler). B- baaşka dillerden Türkçeye geçerek değişen ya da olduğu gibi kalan sözcükler (yabancı kaynaklı sözcükler). Birinci bölüme girenler kışkırtmak, böğürmek, uğuldamak, çağlamak, çınlamak bg. sözcüklerdir. Bu tür sözcüklerin açıklanışında, başka bir görüşü benimseyenlerin izini sürmediğimiz gibi kaynak arama gereğini de duymadık. İkinci bölüme girenler ise nereden geldiği çok açıkça bilinen sözcüklerdir. Sözgelişi mendil, kalem, defter, destek, fener, lamba, günlük, kâse, çekiç bg. Bunlar için de kaynak arama gereğini duymadık. Bugün kimse çıkıp kalas, damacana, kandil, iskemle, iskelet gibi sözcüklerin açıklanışında araştırıcıyı kaynak gösterme gereğinde bırakmaz. Araştırıcı bu sözcüklerin geldiği dilleri biliyorsa, başkalarının tanıklığına başvurması işi uzatmaktan öte bir anlam taşımaz. Farsa bilen bir kimse duvar, dost, düşman, ney, şamdan sözcüklerinin Türkçeye nereden geldiğini anlamakta güçlük çekmez. Ancak, bu sözcüklerin kaynağını araştırma gereği duyulursa, o da Farsçanın kökenini konu edinenin işidir. (Sayfa: XI-XII)
Reklam
117 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.