Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar

Fuad Köprülü

En Eski Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Sözleri ve Alıntıları

En Eski Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar sözleri ve alıntılarını, en eski Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkler, başkaları gibi kılıç kuvvetiyle değil, sırf kendi arzulariyle kabul ettikleri İslamiyet’i az zamanda benimsediler...
Sayfa 1 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
IV. Asır
Türkler kendi şeyhlerine Bab, yani Baba namını veriyorlardı.
Sayfa 18 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Reklam
Türkler İslamiyet’in birçok unsurlarını doğrudan doğruya Araplardan değil, Acemler vasıtasıyle aldılar. İslam medeniyeti Türklere, İran kültürünün merkezi olan Horasan yolu ile Maveraü’nnehr’den geçerek geliyordu; Maveraü’nnehr’in birçok büyük merkezleri bile manen “Türk” olmaktan ziyade “ İrani” idi.
Sayfa 21 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Yesevi'nin neseb'i
Türkistan’da Sayram şehrinde Hazret-i ‘Alî evladından Şeyh İbrahim adlı bir şeyh vardı. Şeyh öldüğü zaman Cevher Şehnaz adlı büyük bir kıziyle Ahmed* isminde yedi yaşında bir çocuğu kaldı. *Ahmed Yesevi
Sayfa 27 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Arslan Baba, menkabeye göre ashabın ileri gelenlerindendi. Meşhur bir rivayete göre, dörtyüz sene ve diğer bir rivayete göre de, yediyüz sene yaşamıştı. Onun Türkistan’a gelerek Hoca Ahmed’i irşada me’mur olması, bir manevi işarete dayanıyordu : Hazret-i Peygamber’in gazalarından birinde, Ashab-ı Kiram nasılsa aç kalarak onun huzuruna geldiler; biraz yiyecek istirham ettiler. Hazret-i Peygamber’in duası üzerine Cibril-i Emin, Cennetten bir tabak hurma getirdi; fakat o hurmalardan bir danesi yere düştü. Hazret-i Cibril dedi ki : “Bu hurma sizin ümmetinizden Ahmed Yesevi adlı birinin kısmetidir". Her emanetin sahibine verilmesi tabii olduğu için, Hazret-i Peygamber, ashabına, içlerinden birinin bu vazifeyi üzerine almasını teklif etti. Ashaptan hiçbiri cevap vermedi; yalnız Baba Arslan inayet-i risalet-penahi ile bu vazifeyi üzerine alabileceğini söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, o hurma danesini eliyle Arslan Baba’nın ağzına attı ve mübarek tükrüklerinden de ihsan etti. Hemen hurma üzerinde bir perde zahir oldu ve Hazret-i Peygamber, Arslan Baba’ya, Sultan Ahmed Yesevi’yi nasıl bulacağını ta'rif ve ta'lim ederek, onun terbiyesi ile meşgul olmasını emretti. Bunun üzerine Arslan Baba Sayram’a - yahut Yesi’ye - geldi ve üzerine aldığı vazifeyi yerine getirdikten sonra, ertesi yıl vefat eyledi...
Sayfa 28 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Menakıb kitapları Ahmed Yesevi'nin Arslan Baba işaretiyle bir aralık Buhara’ya giderek oranın en tanınmış mürşidi Şeyh Yusuf Hemedani’ye intisab ettiğini ve onun ölümünü müteakip bir müddet Buhara’da halkı davete meşgul olduktan sonra, bütün ashabını Hoca Abdü’l-Halık Gucduvaniiye ısmarlayarak manevi bir işaret üzerine Yesi’ye geldiğini müttefikan zikrederler.
Sayfa 31 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Reklam
Şeyh uçmaz cin uçurur :))
Baba Maçin, Ahmed Yesevi’ye intisaptan önce, Horasan erlerinden dörtyüz yaşında meşhur bir veli idi. Hergün herkesin gözü önünde yirmidört fersahlık mesafeye uçup giderdi. Eriştiği bu manevi rütbeye mağruren, gelip, Hoca Ahmed Yesevi’ye -meclisinde kadın erkek beraber bulunduğundan dolayı-muahazede bulunmak istedi; lakin Hoca Ahmed’in emriyle Hakim Ata ve Sufi Muhammed Danişmend onu yakaladılar. Tekkenin direğine sıkıca bağlayarak beşyüz kerre vurdular; hiç te’siri olmadı. Tekrar bir def'a daha vurdular. Arkasında bir nişane peyda olarak ağlamağa başladı. Bunun üzerine direkten çözdüler. Hazret-i pir’e bi'at ve inabet kıldı. Buyurdular ki : “Baba Maçin’in arkasında kuvvetli bir cin yerleşmişti. Hergün nice fersah yer uçardı. Beşyüz def'a vuruştan müteessir olarak, nihayet Baba Maçin’in arkasını bıraktı, kaçtı. Son darbe, Baba Maçin’e onun için te’sir etti ve ondan halas oldu”.
Bektaş Veli Velayetnameleri'nde bulunan bir menkabeye göre, Bektaş Veli'yi daha çocukken ta'lim için Şeyh Lokmân-ı Perende’ye teslim ettiler. Lokman-ı Perende, Hoca Ahmed Yesevi halifelerinden, zahir ve batın ilmi’nde çok derinleşmiş bir adamdı.
Sayfa 50 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
Ah hünkar ah!
Horasan erenleri, “Eğer sahib-i sır iseniz, nişanınız nerede?” diye sordular. Bektaş Veli elinin ayasında ve alnındaki iki yeşil beni gösterdi. Hepsi hayrette kaldılar. Artık bunun üzerine ister istemez onun büyüklüğünü teslim ettiler
Horasan halkının Bedahşan kafirlerinden çekmedikleri kalmıyor. Nihayet, gelip Hoca Ahmed Yesevi'ye yalvarıyorlar; o da, Allah’a münacat ediyor ve birdenbire tekke kapısında Hacı Bektaş Veli beliriyor, içeri girip şeyhe selam veriyor, eşiğine yüz sürüyor; Hoca Ahmed de, “İşte mülk sahibi geldi!” diye seviniyor. Yemekten sonra Hoca Ahmed olanı-biteni anlatıyor. Bektaş Veli, hemen şahin kıyafetine girerek uçup gidiyor. Hoca Ahmed’in müridleri, onun bu Çıplak Abdal’a gösterdiği iltifata kızıp tekkeyi bırakıyorlar; lakin bir taraftan da Hacı Bektaş Veli bir anda Haydar’ı esaretten kurtararak, babasına teslim ediyor. Bunun üzerine bütün dervişler onun büyüklüğünü teslim ediyorlar.
212 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.