Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar

Fuad Köprülü

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Sözleri ve Alıntıları

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar sözleri ve alıntılarını, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitap alıntılarını, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ah hünkar ah!
Horasan erenleri, “Eğer sahib-i sır iseniz, nişanınız nerede?” diye sordular. Bektaş Veli elinin ayasında ve alnındaki iki yeşil beni gösterdi. Hepsi hayrette kaldılar. Artık bunun üzerine ister istemez onun büyüklüğünü teslim ettiler
Selçuklu Devleti kuvvetlenerek birçok Türk-İslâm merkezleri kurulunca, îslâm memleketlerinin umûmî an'anesine bağlı olunarak, oralarda da tekkeler vücûde geldi; etraftan gelen, veya orada yetişen dervişler, şeyhler Anadolu muhitinde de kuvvetli bir tasavvuf cereyanı uyandırmağa muvaffak oldular. Bunlar arasında İran’dan, Mısır’dan, Irak ve Sûriye’den gelmiş birtakım mutasavvıflar olduğu gibi, Horasan ve Mâverâü’nnehir Türkleri arasında yetişmiş birçok dervişler, hattâ Ahmed Yesevî tarîkati mensupları da vardı.
Sayfa 200
Reklam
Gitti bu kış zûlmeti geldi bahar nâz ile Yeni nebatlar bitti cünbüş oldu yaz ile
Sayfa 296
Bir sâkîden içtim şarap arştan yüce meyhanesi Ol sâkînin mestleri yüz canlar ânın peymânesi
Sayfa 314 - Yunus Emre :
Mutasavvıflar nazarında ilim ikiye ayrılır : Zâhir ilmi veya şerî'at ilmi, bâtın ilmi veya hakikat ilmi. Bunlardan İkincisine mutasavvıflar bilhassa “ irfân” derler. İlmin birinci kısmının, yâni asıl ilmin vâsıtası his veya akıl ve nakildir; hâlbuki irfânın kaynağı ilhamdır.
Sayfa 272
Mevlânâ bir sabah medreseye geldiği vakit, Şems kayb-olup gitmişti.
Sayfa 223
Reklam
“Bizim kanaatimize göre, Ahmed Yesevî zuhur ettiği zaman, Türk âlemi epey uzun bir zamandan beri -herhalde IV. asırdan beri- tasavvuf fikirlerine alışmış, mutasavvıfların menkibe ve kerametleri yalnız şehirlerde değil, göçebe Türkler arasında bile az çok yayılmıştı. İlahiler ve şiirler okuyan, Allah rızası için halka birçok iyilikte bulunan, onlara cennet ve saadet yollarını gösteren dervişleri, Türkler -eskiden dinî bir kutsiyet verdikleri- ozanlara benzeterek hararetle kabul ediyor ve dediklerine inanıyorlardı. Bu suretle eski ozanların yerini, "ata" veya "bab" unvanlı birtakım dervişler almıştı: Hazreti Peygamber'in sahabelerinden olarak gösterilen Arslan Baba; menkibeye göre İslam dinini anlama maksadıyla Türkistan'dan Ceziretü'l-Arap'a gelmiş ve Hazreti Ebû Bekir ile görüşerek İslamiyeti kabul eylemiş olan ozanlar piri meşhur Korkud Ata ve Çoban Ața işte bunlardan kalmış birer hatırayı yaşatıyordu.”
Sayfa 67
Osmanlıların ilk kuruluş devirlerinde tahtadan kılıçlarıyle kal'alar fetheden, ordulara rehberlik eyleyen alp-erenler'in menkabevî hâtırası tarihlerimizde tesbit edilmiştir. Meselâ meşhur Geyikli Baba, Bursa’yı kuşatan ordunun önünde bir gazâle binmiş ve eline altmış okkalık bir kılıç almış olduğu hâlde harbetmişti... Hammer, Geyikli Baba’yı Osmanlıların Saint Georges’ı, veya Batı edebiyatlarında birçok kahramanlık şiirlerine mevzu' olan Hiddetli Roland’ı addediyor ki, pek iyi bir benzetiştir.
Sayfa 254
Ahmed Yesevi
Hazreti peygamberin gazalarından birinde her nasılsa ashab-ı kiram aç kalarak onun huzuruna geldiler ve biraz yiyecek istirham ettiler. Hz. Peygamber'in duası üzerine Cebrail cennetten bir tabak hurma getirdi fakat o hurmalardan biri yere düştü. Cebrail dedi ki: Bu hurma sizin ümmetinizden Ahmed Yesevi adlı birinin kısmetidir. Peygamber
“Esasen Ahmed Yesevi büyük bir tarikat kurucusu ve şairlik kabiliyetinden çok mahrum şeriatçi bir âlim olduğu halde; Yunus onun aksine ilahi bir şair ve tasavvufu ruhunun ihtiyacı olarak kucaklamış sade bir dervişti. Birinin ağırbaşlı, donuk ve kuru edası, diğerinin sade ve ümmiyane samimilik tavrı bundandır.”
Sayfa 479
Reklam
Türkler İslamiyet’in birçok unsurlarını doğrudan doğruya Araplardan değil, Acemler vasıtasıyle aldılar. İslam medeniyeti Türklere, İran kültürünün merkezi olan Horasan yolu ile Maveraü’nnehr’den geçerek geliyordu; Maveraü’nnehr’in birçok büyük merkezleri bile manen “Türk” olmaktan ziyade “ İrani” idi.
Sayfa 21 - Diyanet İşleri YayıneviKitabı okudu
“Bektaş Veli daha çocukken birçok kerametler gösterdi: Bir gün Lokman-ı Perende onun yanına girdiği zaman, odayı nur ile dolu görüp şaşırdı, etrafına bakındı; Bektaş'ın sağında ve solunda iki nurani zat vardı ve Bektaş'a Kuran okutuyorlardı. Lokman girer girmez hemen onlar kayboldular. Lokman, çocuğa "Bunlar kimdir?" diye sordu. Birinin Hazreti Peygamber, diğerinin de Hazreti Ali olduğunu anladı.”
Sayfa 106
Mesnevi, yalnız Mevlânâ’nın değil, belki bütün tasavvufî edebiyatın en ünlü bir mahsûlüdür... bununla berâber, Mesnevi'de, Divân-ı Şemsil’l-Hakâyık’ta olduğu gibi göz kamaştıracak kıvılcımlara, bütün hudud ve engellerin üstünde açık ve derin düşüncelere rastlanamaz; bu eser, sırf sâlikleri irşad maksadıyle yazılmış ahlâkî-tasavvufî didaktik bir mahsuldür; pek tabiî olarak, orta seviyedeki halk düşünülerek yazılmıştır.
Sayfa 227
"Türkler, İslâmiyet’in birçok unsurlarını doğrudan doğruya Araplardan değil, Acemler vâsıtasıyle aldılar. İslâm medeniyeti Türklere, İran kültürünün merkezi olan Horasan yolu ile Mâverâünnehr’den geçerek geliyordu. Mâverâü’nnehr’in birçok büyük merkezleri bile mânen 'Türk' olmaktan ziyade 'İrani' idi."
Sayfa 19
205 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.