Türkçe Kur'an ve Cumhuriyet İdeolojisi

Dücane Cündioğlu

En Eski Türkçe Kur'an ve Cumhuriyet İdeolojisi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Türkçe Kur'an ve Cumhuriyet İdeolojisi sözleri ve alıntılarını, en eski Türkçe Kur'an ve Cumhuriyet İdeolojisi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dinî inkilâpların o tarihlerde ülke dışında nasıl değerlendirildiğine ilişkin bir misâl olmak üzere, 16 Kasım 1932 günü Kraliyet Orta Asya Derneğinde verilen Türkiye'de Cumhuriyetin Dokuz Yılı başlıklı bir konferanstan sonra söz alan Londra Camii İmamının şu sözlerine bakılabilir: "Mustafa Kemal'e büyük bir general ve büyük bir yönetici olarak samimi bir hayranlık duyuyor, ama el sür­memesi gereken bazı şeylere karışmasına da esef ediyorum. Kur'an-ı Kerimin Türkçe çevirisini Arapça aslının yerine geçirmekle büyük bir yanlış yaptı. Kur'anı Kerim'i tercüme etmek yanlış değildir, Hindistan'da ve başka yerlerde çeşitli Doğu dillerine yapılmış çevirileri vardır; fakat İslâm dünyasının her zaman ıs­rarla istediği tek şey, çevirinin mutlak Arapça asılla birlikte olmasıdır." (Sir. A. Telford Waugh, Nine Years of Republic in Turkey, "Journal of the Royal Central Asiatic Society", XX, sh. 66, Ocak 1933; Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti'nin Tek-Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, Ankara , 1981'den].
Başlangıçta sınırlı birkaç yerde uygulanan kanuna tepkiler
Ramazan Bayramından birkaç gün sonra (1 Şubat 1933'de), Bursa'da Türkçe Ezan uygulamasına karşı çıkan bir grup , her yerde (msl. İstanbul gibi büyük şehirlerde) Türkçe Ezan okunmuyor oluşunu emsâl göstererek Ulu Cami i önünde nümayiş yapmış ve başka yerlerde Arapça okunduğu halde, Ezanın Bursa'da Türkçe okunmasını protesto etmişlerdir.
Reklam
Kanunun tatbikinde o kadar titiz davranılıyordu ki mahkemeler , kararlarında Ezanı n okunduğu yerin mahiyetin i nazar-ı itibara bile almıyorlardı. Sözgelimi "cezaevinin herkesi n girebileceği bir yer olmadığı" yolundaki bir düşünceyle cezaevinde Arapça Ezan okuyan bir şahıs, 526. maddenin hükmünden hiçbir surette ayrı tutulmuyordu . Nitekim Yargıtay İkinci Ceza Dairesini n 27 Ocak 1949 tari h ve E. 708, K . 384 sayılı şu kararı, bu konuda gayet ilginç bir misâl teşkil etmektedir : Sanığın Arapça Ezan okumaktan hükümlü olarak cezasını çekmekte bulunduğu cezaevinde tutuklu ve hükümlülerden bir kısmı ile cemaat halinde namaz kıldıkları sırada birkaç defa Arapça Kamet okuduğu şehadete müsteniden mahkemece kabul edilmiş olduğu ve sanığın bu hareketi 526. maddenin son fıkrası ile âmmenin nizamına müteallik kabahatler meyanında yer almış bir suç teşkil ettiği halde cezaevi'nin herkesin girebileceği bir yer olmadığı yolunda kanunun istihdaf eylediği gayeye aykırı bir düşünce ile beraat kararı verilmesi yolsuzdur. 1 1 S. Özden Perinçek, Türk Ceza Kanunu ve Buna Aid Seçilmiş Temyiz Mahkemesi Kararları, sh. 548, Ankara 1953, 2. bas; [Bülent Dâver, Türkiye Cumhuriyetinde Lâyiklik, sh. 171, Ankara, 1955'den]
Bir başka laiklik bu
Yeni dış siyasî koşulların etkisiyle , iç politikadaki dengeler de değişince, C.H.P.'nin eski gücünü kaybetmeye başlaması, hatta bir süre sonra sahip olduğu gücü kullanamayacağının anlaşılması, yıllardır sin­miş olan muhalif gruplara cesaret vermiş, 1949 yılına gelindiğinde, hâ­kim eğilimin de etkisiyle Ezan'ı asıl haliyle {Arapça) okumaya cesaret edenler çıkmış ve zamanla b u kimselerin sayısı da bir hayli artmıştı. Falih Rıfkı Atay'ın tabiriyle , "İrtica unsurlarını sindiren mânevi otorite artık zayıflamıştı." Devrin yöneticileri, Tek Parti döneminin o bilinen baskıcı yöntem­lerini gevşetmek durumunda kaldıklarından, gerçekten de mevcut oto­rite zayıflıyor ve bu da tabiatıyla Arapça Ezan yasağını delmek isteyen­leri cesaretlendiriyordu . Öyle ki sonunda iş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde (4 Şubatta) Arapça Ezan okumaya kadar varınca, basında kıyametler kopmuş, irticanın hortladığından, Atatürk devrimlerine sa­hip çıkılmadığından söz edilmeye başlanmıştı. Bu gelişmeler üzerine, mevcut yasağın meşrûiyeti tartışmaya açıldı ve muhalif kesim de zaten Lâik bir devletin bu gibi konulara müdahale etmemesi lâzım geldiğini, bu yasağın gereksiz ve haksız olduğunu, daha da önemlisi demokrasi'ye ters düştüğünü, vb. görüşleri öne sürdü.
Tek Parti dönemi, tabiatıyla hiçbir muhalif sesin çıkmadığı, çıka­madığı bir dönem olarak gelip geçmiş, inkilâplar daha önce olduğu gibi cezri tedbirler yoluyla taviz verilmeksizin uygulanmıştı.
Geç gelen ama yerinde bir karar
.. yeni Başvekil Adnan Menderes, 18 yıldır Türkçe okunan Ezanın , Arapça okunmasını sağlamış ve yine bir Ramazan ayının başında (16 Haziran 1950'de) Arapça Ezan yasağını fiilen kaldırmıştır. Nitekim Başvekil Menderes 4 Haziran 1950 tarihinde , Zafer gazetesi yazarlardan Mümtaz Faik Fenik'in bir suâli münasebetiyle, camilerde ibadetle­rin din diliyle (Arapça'yla) yapılması ile ezanların Türkçe okunması arasında "garip bir tezat' olduğuna işaret etmiş ve ardından da "sadece millet e malolmuş inkilâpları savunacaklarını" söylemiştir: Büyük Atatürk, inkilâplarına başladığı zaman , taassub zihniyetiyle mücadele etmek zaruretini duymuştu. Türkçe Ezanın da böyle bir zaruretten doğmuş olduğunu kabul et­meliyiz. Bugünse, camilerde ibadet ve duaların hep din dilinde (Arapça) yapılmasıyla garip bir tezat teşkil etmektedir . Bu kadar yıldan sonra, vaktiyle zaruri olan, şimdi ise vicdan hürriyetini sınırlayan b u tedbirleri n devamına lüzum kal mamıştır. İrtica ve taassubla biz de savaşacağız ve millete malolmuş inkılaplarımızı savunacağız. Böylelikle İbadetleri Türkçeleştirme Projesi'nin halk tarafından benimsenmediği, halka malolmadığı, ibadetler Arapça olarak îfa edilirken , sadece Ezanın Türkçe okunmasının bir mânâsının bulunmadığı, ilk defa bir Başvekil tarafından dile getirilmiş olmakla kalmadı, Demokrat Parti Meclis Grubu da bu yönde bir karar aldı.
Reklam
164 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.