Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1839-1950

Türkiye'nin Demokrasi Tarihi

Tevfik Çavdar

Türkiye'nin Demokrasi Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Türkiye'nin Demokrasi Tarihi sözleri ve alıntılarını, Türkiye'nin Demokrasi Tarihi kitap alıntılarını, Türkiye'nin Demokrasi Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...demokratik olma isteği başka, demokrasiyi işletmek ise başkadır.
Sayfa 271 - İmge
Ulusal egemenlik ölmüş kabul edilen ya da ölmekte olan ulusları bile ihya edecek kadar sihirli bir güce sahip bir temeldir.
Sayfa 464 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Reklam
yanlış bir değerlendirme
Takrir-i Sükun yasası ve İstiklal Mahkemeleri akla gelebilecek en büyük şiddeti ülkeye getirmişlerdir.
Sayfa 468 - imge yayınları\pdfKitabı okudu
İlginç olan şu ki halkımızın, hatta aydınlarımızın önemli bir bölümünün demokrasiyi ve onun uzantısı olan özgürlükleri sevdiğini de pek söyleyemeyiz. Yüzyılın oluşturduğu bazı kalıpları yinelemekle yetiniyoruz. Korkarım ki demokrasiyi istemedik.
Sayfa 16 - İmge yayınları / pdfKitabı okudu
Kemal Tahir'in ustaca belirttiği gibi genel bir yorgunluk, bezginlik ve karamsarlık tüm topluma egemendi. Başta aydınlar olmak üzere kimse, içinde bulundukları durumu gerçek nedensellik ilişkileri içersinde çözümlemeyi beceremediği gibi, klasik "ne yapmalı" sorusuna da geçerli bir yanıt veremiyordu. O günlerin yayın organlanna, yapılan kulüp toplantılarına, yayınlanan broşür ve kitaplara göz atıldığında da yargılarımızın çeşitli örnekleri görülebilir. Toplumda aydınlardan başlayarak halk yığınlarına kadar uzanan bu bezginliği ortadan kaldıran, onu yeni bir derlenişe doğru yönelten ilk hareketler, düşmanların yani müttefik devletlerin davranışları olmuştur. Bu davranışlar bir yerde ilk direnişleri ortaya çıkartmış, "ne yapmalı" sorusuna doğru ve etkin bir yanıt bulmak yolunda olumlu adımların atılmasına neden olmuştur. Bundan ötürüdür ki Milli Mücadele'de katılım konusu ele alınırken, bu katılımım yükselmesine neden olan söz konusu kışkırtıcı hareketlerin sonunda, bir yerde (bu deyimi korkarak kullanıyorum) kendiliğinden diyebileceğimiz biçimlerde başlayan ilk hareketler yani bağımsız direnme örgütleri ve gösteriler önemlidir.
Sayfa 145 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Tıp fakültesinde bir genç, "kan dökerek kahramanlıkla ölmek istiyoruz, miting istiyoruz, umum darülfünunlulara, âlem-i insaniyete hitap edilmesini istiyoruz" diye konuşmuş hukuk fakülteli bir genç ise tıbbiyeli arkadaşlarını desteklemiştir. Yüksekokul öğrencisi bir kız da aynı kürsüde erkek arkadaşlarının direniş isteklerine katıldığını bağıra bağıra tekrarlamış, "Kim demiş bir kadın küçük şeydir, bir kadın, belki en büyük şeydir" dizelerini tekrarlayarak Türk kadınlarının isteklerini dile getirmiştir.
Sayfa 159 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Reklam
Türkiye'de yapılmak istenen tüm iyileştirmelere islami kesim karşı çıkmış, gereğinde de bunlara karşı tahriklere girişerek, büyük kalkışmalara neden olmuşlardır. Bu kalkışmaların en yaygın ve etkini otuz bir mart olayıdır.
İmge yayınları /pdfKitabı okudu
yauvğ yeenim ben görmüyorum hani nerde bu gorona
Gene Hürriyet Hoca denilen bir vaiz Bursa Ulucami'de "Mikrop yoktur, kolera hastalığına karşı tedbir almalı demekle dinsizler Allah'ın takdirine karşı koyuyorlar"
Sayfa 124 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Ankara'da şapkaya yönelik iki dava görülmüştür. Maraş olaylarında yargılanıp, idam kararlan uygulananların dışında, Valinin Başkent'e gönderdiği sanıklar yargılanmış; bunlardan Molla İbrahim, Bayraktar Hamdi, İnşaallah-Maşaallah Ali ve Pekmezci Hüseyin idama, ondört sanık da onbeşer yıla mahkum olmuşlardır. İkinci mahkemede ise 5 Şubat 1926'da Babaeski eski müftüsü Ali Rıza ile savcının üç yıl ceza istemesine karşın İskilipli Atıf Hoca idama mahkum edildiler. Ankara İstiklâl mahkemesinin 70'in üzerinde Vicahi, 50'nin üzerinde giyabi idam karan verdiğini biliyoruz. Ne var ki Divan-ı Harplerin verdiği ölüm kararları bunun çok üzerindedir.
Sayfa 293 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Mebusan da dahil olmak üzere, İstanbul'daki bütün resmi daireler, İtilaf devletlerinin askeri kuvvetleri tarafından resmen ve zorla işgal edilmiş ve milli amaçlar için çalışan bir çok yurtseverin tutuklanmasına girişilmiştir. Milletin siyasal egemenlik ve özgürlüğüne indirilen bu son darbe, yaşamasını ve varlığını, ne bahasına olursa olsun savunmaya kararlı olan biz Osman-lılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, milliyet, vatan duygusu gibi bugünün insan topluluklarına temel olan bütün prensiplere ve bu prensipleri yaratan genel insanlık vicdanına çevrilmişitr. Biz haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına inanmış ve hiç bir gücün bir ulusu yaşamak hakkından yoksun edemeyeceği kanısına varmışızdır. ... İlgili ulusların onurlarıyla da bağdaşamayan davranışın değerlendirilmesini resmi Av-rupa ve Amerika'nın değil, bilime sahip, anlayışlı've uygar Avrupa ile Amerika'nın vicdanına bırakmakla yetiniriz ve bu olaydan doğacak ta-rihi sorumluluğa, son kez, dikkati çekeriz. Davamızın meşruluğu ve kutsallığı, bu günlerde, Tanrıdan sonra en büyük desteğimizdir."
Sayfa 184 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Reklam
Bu arada Başbakan İsmet Paşa gazeteciler davası ile ilgili durumu 9 Kasım 1925'de Meclis kürsüsünde şöyle açıklıyordu: "Kişisel onur saldırılabilinir bir hedef sanılmıştı. Cumhuriyetin polis kuvveti, görev başında övünülecek kahramanlıklar gösterdiği halde alay edilebilir sanılıyordu. Cumhuriyetin silahlı kuvvetle-rinin, gerektiğinde gücünü yürütmek iktidarında bulunmadığı sanılmıştı. Büyük Millet Meclisi'nin milli irade-i temsil etmek hususundaki kesin yetkisini bile şüpheye düşürecek saçma sapan söylentiler çıkmıştı. Büyük Millet Meclisi'nin görevi, herşeyden önce Cumhuriyetin gücünü gösterme; cumhuriyet idaresine, halk idaresi anarşiyi yasaklamayan, kolaylaştıran bir idaredir şeklinde meydana çıkan kanıları kökünden koparıp atmaktır. Memleketin düzenini, huzurunu ve asayişini korumakta İstiklâl Mahkemelerinin çalışmaları özellikle hayırlı ve verimli etki yapmıştır. TBMM'nin verdiği yetkiyi ancak yerinde ve gerektiğince kullanmak için dikkatli davrandık ve birçok Önleyici tedbirler aldık. Bu önleyici tedbirlerden biri Terakkiperver Fırka'yı kapatmak zorunda kalışımızdır."
Sayfa 283 - imge yayınları/pdfKitabı okudu
Devrim Şehidi Kubilay!
Menemen'de sabah namazını cemaatla kılan Derviş Mehmet Ankara hükümetini devirerek, ikinci Abdülhamit'in oğlu Selim'i halifeliğe getireceğini bildirdi. Namaz kılan cemaatın da kendisine katılmasıyla önde yeşil bayrak, tekbir sesleriyle Hükümet meydanına yürünüldü. Konağın önünde Derviş Mehmet bir konuşma yaparak birlikte zikredilmesini istedi. Olayın büyüdüğünü gören Jandarma Alay Kumandanı, bir öğretmen olan yedeksubay (Mülazım) Mustafa Fehmi Kubilay'la bir takım eri kalabalığı dağıtmaları için Hükümet Konağına gönderdi. Burada Kubilay, Derviş Mehmet'ten teslim olmasını istedi. İsyancılar ateş açarak Kubilay'ı yaraladılar. Askerler kaçıştı. Bunun üzerine yalnız kalan Kubilay'ı yakalayan Derviş Mehmet ve arkadaşları Kubilay'ın başını, kalabalığın tekbir sesleri arasında, teskere ile kestiler. Kesik başı yeşil bayrağın mızrağına bağlayıp, Menemen'i dolaşmaya başladılar. Kubilay'ın kanını da içen Derviş Mehmet "Kalkın ahali, müslümanlığı kurtaralım" diye bağırıyordu.
Sayfa 302 - İmge yayınları / pdfKitabı okudu
İzmir'in işgali.
15 Mayıs sabahı saat altı sıralarında körfez girişinde Yunan birliklerini taşıyan gemiler göründü. On altı taşıma gemisi, yanlarında korumalarına verilmiş muhriplerin himayesinde, Göztepe, Alsancak(ki o zamanki adıyla Punta) ve Karşıyaka yönünde ilerliyordu... İlk birlikler saat 7.30'da karaya çıkarak Alsancak ve Pasaport karakollarını işgal ettiler. Saat 8.55'te Pasaporra yanaşan Patris ve Atronidos gemilerinden çıkan Efsun alayı askerleri İzmir'e ayak bastılar...Efsun alayının önünde yerli Rumlardan oluşan bir milis kıtası yürümekteydi. Milislerin başında gene yerli Rumlardan bir Yunan teğmeni bulunuyordu. Fasilya mahallesinde meyhanecilik yapan bir Rumun oğlu olan Yani. Atın üstünde ilerleyen Yani'nin elinde ucu yerlere kadar uzanan büyük bir Yunan bayrağı bulunmaktaydı. Hasan Tahsin'in silahı bu gürültülü alayın askeri kıraathaneye yaklaştığı sırada patladı. Önce hiç kimse bir şey anlamadı, sesler birden kesildi. Atın üstündeki teğmen Yani kanlar içinde yere devrildi. Bu şaşkınlıktan yararlanan Hasan Tahsin ve yanındaki birkaç Türk silahlarını ateşlemeye devam ediyorlardı. Sonra Efsun alayının makineli tüfekleri işlemeye başlayınca ilk yere düşen Hasan Tahsin'dir.
Sayfa 174 - İmge
Ve hâlâ demokrasiyi arıyoruz!
Türkiye'de hâlâ demokrasiyi arıyoruz. Bugünkü sorunlarımızın kaynaklarını bulmak için geçmişe dönerek, tarihi gelişime bir göz atmalı ve doğru saptamalar yapmalıyız. Sorunlarımız , halkın kendi içine kapanık, demokrasiyi ve kendi haklarını savunma açısından duyarsız olmasından mı kaynaklanıyor, yoksa, başka koşullardan mı ortaya çıkıyor? Yakın tarihimizi incelerken bazı-larını incitmekten çekinmemeli, olabildiğince nesnel davranmaya çalışmalıyız. Şimdi düşünelim ve tartışalım, çünkü özgürlükleri özgürlük yapan tartışmalardır.
Sayfa 13 - İmge yayınları /pdfKitabı okudu
Bir dediği diğer dediğini tutmayan Rıza Nur'a mı itimat edeceğiz?
Topal Osman adını verdiği "Gülgülü Operası"nda Recep Peker'e "Doktor büyük karar sahibidir, yaşa Doktor." dedirterek kendisini övdüren Rıza Nur Türkiye tarihinin önemli bir bölümüne tanıklık etmesine karşın, yazdıkları ve çelişkili ruh haliyle bir kenara itilmiş ve unutturulmuştur.
Sayfa 449 - İmge yayınları/pdfKitabı okudu
110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.