İstanbul'a elçi olarak gelen Ali Kuşçu, değerli adama baktı mı, gözünden tanıyan Fatih'in derhal dikkatini çekmiş ve padişah onun akli ilimlere olduğu kadar nakli ilimlere de olan derin vukufiyetine hayran kalmıştır. Kendisine derhal iş teklifinde bulunmuş, hatta İstanbul'da kalması hususunda ısrar etmiştir. Bu cazip tekliften memnun olan, Uluğ Bey'den sonra kaybettiği ve özlediği hakiki bilim hamisi ile karşı karşıya olduğunu gören Ali Kuşçu ise Tebriz'e dönüp elçilik görevini tamamladıktan sonra tekrar geleceği vaadinde bulunarak İstanbul'dan ayrılmıştır.
İşin ilginç tarafı, Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksın.
Bu da işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
"Osmanlı'nın en önemli özelliklerinden biri şudur: Osmanlı, zamanının en ileri tekniklerini hiçbir taassuba kapılmadan almıştır. Çağa uyum çok önemli. Ve ben bunu bugün de görüyorum. Örneğin Moğolistan'da Türk liselerini gördüm. Moğol çocukları bize Türkçe İstiklal Marşı'nı okudular, gözlerimiz yaşardı. Bu okulları kuranlar, hocalık yapanlar oralara nasıl gidiyorlar? İşte bu, Osmanlı'nın kuruluşunda da gördüğümüz dinamizmin, yayılma, ilerleme azminin bir ifadesi. Gönül ister ki, devlet yöneticileri de aynı dinamizme ayak uydursunlar. Fatih devrinde gördüğümüz o irade, o ruhtur. Ve sadece fetih, savaş anlamında değil, ondan çok daha önce dini, ekonomik, siyasi sebeplerle dünyanın dört bir yanına gidip yerleşiliyor... Yani Türkler dünyaya tekrar yayılıyorlar. Osmanlı, denizler üzerindeki hakimiyetini kaybettikten sonra bir içe kapanma yaşadı, şimdi ise yeniden dışa açılıyor..."
Modern "Türk aydını"nın alamet-i farikalarındandır. Masasına servis yapılan bilgileri ayırt etmeden mideye indirir ve zinhar sorgulamaz. Yeterince okumadığı için kanatları fazla açılmaz, delici bir dikkat geliştiremediği için de zihni bir türlü derinleşmez. Bir şey kayda geçmişse, doğrudur, hatta kutsal'dır ona göre; tartışılmaz. Onun nazarında tarihte bir olayın kayda geçmiş olması yeterlidir. Tarihin sözünün bu noktada değil bitmek, tam da o noktada başladığının farkında değildir. Oysa vesika bir olayı ispatlamaz; delil sunar. O delillerden giderek bir ispata ulaşılır sonuçta. Bu basit işlemin dahi yeterince farkında değildir.