Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Uygarlıkların Grameri

Fernand Braudel

Uygarlıkların Grameri Gönderileri

Uygarlıkların Grameri kitaplarını, Uygarlıkların Grameri sözleri ve alıntılarını, Uygarlıkların Grameri yazarlarını, Uygarlıkların Grameri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Entellektüeller, üniversite öğrencileri, parti üyeleri bunlar kahramanlığa daha mı az yatkındırlar, yoksa onlara sunulan program çok mu daha az açıktır? Bunların hizaya girmelerinin çok daha karmaşık, daha tereddütlü, daha trajik olduğu kesindir.
Çin kendini egemen bir ülke saymakta, bunu düşlemektedir. 1945'te "bir motosiklet imal etmekten aciz" olan bu ülke, 1962'de atom bombasını gerçekleştirebilecek hale gelmiştir. Bu şaşırtıcı devrim içinde, kökenlerindeki gururu, büyük uygarlık saygınlığını yeniden bulmuştur.
Reklam
Diğerlerinin sesini bastırmak için kendininkini yükseltmen gerekmez mi?
613 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Medeniyetleri Avrupalı olmayan, Avrupalı, Uzak Doğu, Kara Afrika gibi başlıklarda Batılı bakış açısıyla inceleyen Braudel’in kült eseri. Başlangıçta İslam medeniyetini Antik Yakın Doğu medeniyetlerini canlandırmaktan ibaret saymaktadır. İslam aleminin can damarının Akdeniz ve Hint Okyanus’u olduğunu ve bunların arasında bulunan Müslümanların ticaret ağıyla daima hareket halinde olduklarını söylemektedir. İslam kentli bir dindir ve Orta Çağ’da daima hareket halindedir.
Uygarlıkların Grameri
Uygarlıkların GrameriFernand Braudel · İmge Kitabevi · 2014119 okunma
613 syf.
3/10 puan verdi
·
37 günde okudu
İçine pislik atılmış güzel bir yemeyi bile bile yemeyin!
Yıllar önce dünya medeniyet tarihi hakkında bana tavsiye edilen 3 kitaptan biri olarak almıştım. İlk iki kitabı okumuş bu kitabı ise karakter fontunun küçüklüğü nedeniyle o dönem devam etmemiştim. Yıllar sonra korona günlerinde okumak nasip oldu. Günümüzde popüler tarihçi, sosyolog vb. birçok hoca olarak kaynak kitap olarak yazar Braudel'in
Uygarlıkların Grameri
Uygarlıkların GrameriFernand Braudel · İmge Kitabevi · 2014119 okunma
Hacıların akımının getirdiği devasa zenginliklerle birlikte, Mekke'nin yanlızca ilk bakışta paradoksal olan durumu budur. Burada her şey mümkündür, mucizevi olarak mümkündür. Bütün arap seyyahlarının en büyüğü olan İbn Batuta, 1326'da bu kentin bolluğunu, "yağlı etlerin lezzetini", " dünyada eşi olmayan" meyvalarının mükemmelliğini (üzüm,incir,şeftali,hurma) terennüm ediyor ve şu şekilde bağlıyordu: "Sonuç olarak, dünyanın bütün kentlerine dağılmış bulunan bütün ticari mallar, bu kentte biraradadırlar". Ama diğer yerlerde, açlık çoğu zaman kurtulunamayan bir refakatçidir. Bir arap şair, "tıpkı becerikli bir eğirme ustasının parmaklarıyla büktüğü iplikleri elinde sıkı sıkıya tutması gibi, ben de açlığımı iç organlarımın kıvrımlarının içine haspetmeyi biliyorum" demektedir. Ve Muhammed'in sahabesinden olan Ebu Hureyra, peygambere ilişkin olarak, "bu dünyadan, bir gün bile arpa ekmeği yiyemeden göçtü" demiştir.
Reklam
Arap aşiretleri, bir yüzyıl süreyle, İslamiyetin ilk başarılarını sağlamışlardır. İslam daha sonra İspanya'yı, Kuzey Afrika'nın kaba dağlıları Berberlerle fethetmiş, Fatımi Mısır'ını inşa etmiştir. Nihayet, kapısının önünde, adeta kendi evinin içinde bulduğu ve müslüman yapmaya başladığı Türk-Moğol göçebelerden faydalanacaktır. Türk paralı askerler, X. yüzyıldan itibaren Bağdat halifelerinin ordularının esas bölümünü meydana getirmişlerdir; bunlar olağanüstü süvari ve okçulardan olan harika askerlerdir. IX. Yüzyılda yaşamış olan büyük Arap yazarı Cahiz, onlara ilişkin unutulmaz portrelerinde, bu kaba insanlarla biraz alay etmektedir. Fakat tarih bir kez daha aynı olacaktır. Fakirler zengin, göçebeler şehirli olacak ve bunlar hizmetkarlıktan efendiliğe giden yolun bazen kısa olduğunu göstereceklerdir. Eskiden paralı asker, sonradan efendi olan Selçuklu Türkleri, sonra da Osmanlılar, İslamiyetin yeni hükümdarları olacaklardır. İstanbul'un alınarak başkent yapılmasıyla, güçleri kesin bir taban kazandıktan sonra, Batı, Osmanlı Hükümdarlarına "Büyük Senyör" veya "Büyük Türk" unvanını verecektir. Alanını kuşatan veya kesintiye uğratan ilkel halkları kendine çekmek, onları kullanmak, ama aynı zamanda onların şiddet eğilimlerinin altında ezilmek, belki de İslamiyetin kaderinin bir yasasıdır. Daha sonra her şey düzelmekte ve yaralar kabuk bağlamaktadır. Kavgacı ve etkili ilkel, İslamiyetin her şeye kadir kentsel hayatı içinde erimektedir.
Sayfa 77 - Toplumların İslam SüreciKitabı okudu
Bedevilerin Arabistan'ı, olağanüstü savaş gücünü, bazı tereddütlerle birlikte, İslamın hizmetine vermiştir. Göçebeler, İslamiyet'e bir geceden ertesi sabaha geçmemişlerdir. Kavgacı ve istikrarsız kalmayı sürdürmüşlerdir. İspanya'nın fethinden sonra, Emevi halifeleri döneminde, Yemen ile Kays partileri arasındaki kavga, anavatandan binlerce fersah ötede yeniden alevlenmiştir. Zaten görünüşte boyun eğmiş olan göçebelerin tümü, peygamberin ölümüyle ayaklanmışlardır. Bastırma harekatı uzun sürmüş ve Muhammed'in ilk halifesi Ömer, atlı ve develi göçebeleri cihada yollamaktan başka bir çözüm bulamamıştır. Bu hem onları Arabistan'dan uzaklaştırmanın, hem de aşiretlerarası savaşlara son vermenin yolu olmuştur. Böylece, İslamın ilk fethini Bedeviler gerçekleştireceklerdir.
Sayfa 76 - BedevilerKitabı okudu
Bir uygarlık, komşularından hergün bir şeyler alır ve bunları "yeniden yorumlar", özümler. Her uygarlık, ilk bakışta mal yüklenen bir tren garına benzer. Mallar sürekli gelmekte, başkaları sürekli gitmektedir. Ancak bir uygarlık tahrik edilirse, şu veya bu dış katkıyı inatla reddedebilir. Marcel Mauss buna dikkat çekmiştir: Bu adı taşımaya layık hiç bir uygarlık yoktur ki, çekinceleri ve redleri olmasın. Red her seferinde, uzun bir tereddüt ve deney dizisinin sonucu olarak gelmektedir. Yavaş bir süreç içinde düşünülen ve kararlaştırılan bu red, her seferinde büyük bir öneme sahiptir. Klasik örnek, Türklerin 1453'te İstanbul'u almaları olayı tarafından meydana gelmektedir. Günümüz türk tarihçilerinden biri, kentin kendini verdiğini Türk saldırısından önce içeriden fethedilmiş olduğunu savunmuştur. Aşırı olmakla birlikte bu tez yanlış değildir. Nitekim Ortodoks Kilisesi, kendini kurtaracak yegane yol olan Latinlerle birleşme yerine, Türklere boyun eğmeyi tercih etmiştir. Olayın karşısında; hemen oracıkta aceleyle alınan bir "karar"dan söz etmeyelim. Söz konusu olan, bizzat Bizans'ın gerileme süreci kadar uzun olan ve Yunanlıları teolojik farklarından ötürü ayrıldıkları Latinlerle yaklaşmaktan gün be gün nefret ettiren uzun bir sürecin ulaştığı noktadır.
Uygarlıkların kalbinde, zihniyet alanında, onların hem geçmişi hem de şimdisi olan din en güçlü hattı meydana getirir.
274 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.