jack london'un değil de buck'un kitabı demek daha doğru olur sanırım.
kulağa komik geliyor farkındayım ama sanki buck oturmuş ve her gece bir günlüğe yazar gibi yazarak bu kitabı yayına hazırlamış gibi. bir köpeğe ve doğasına dair bu kadar detay nasıl da bu kadar ustalıkla resmedilir, şaşırmamak elde değil.
kitabın adının vahşetin çağrısı olması ise başlı başına bir talihsizlik. zira buck'ı çağıran vahşet değil doğa, buck'ın doğası. belki bu doğa insan için fazla yırtıcı ama bir başka türün doğal yaşam alanının ortasına dalıp bunu vahşet olarak nitelemek de fazla snob bir yaklaşım bana kalırsa. yani ben de kitabın ismi konusunda, çeviri esnasında yanlış bir tercih yapıldığını düşünenlerdenim.
insana doğayı sevdirmek, insanı diğer canlı türleriyle barıştırmak, dünyanın sadece insana tahsis edilmiş bir yaşam alanı olmadığını anlayabilmek, insan ve diğer türler arasında gelişebilecek dostluğun sınırlarına şahit olabilmek ve güçlü bir kalemin neler yapabileceğini görebilmek için okunası ideal bir eser. tüm Jack London eserleri gibi, akıcı bir üslup da cabası.