Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. Kendinden nefret ediyor.
Onu hayata bağlayan bağlar, her saniye bir parça daha gevşiyor; ayaklarının altında topraklar, sanki yavaş yavaş kayarak onu yavaş yavaş mezarına indiriyordu.
"Kahpe değil benim annem!" diye çığlık çığlığa küçük odaya koştu, ardından hızla çarpan tahta oda kapısının zangırdayan eğreti camının sesi, evin köhnemiş ve yorgun, ahşap böğrüne yırtarcasına saplanmıştı.
Mehtap, küçük kızın arkasından öylece bakakalmıştı, içindeki öfkeyi, hayal kırıklığını, savunmasızlığı, muhtaçlığı bir o görüyordu sanki. Kapı camı âdeta tuz-buz olup da evin böğrüyle birlikte, onun kalbine saplanmıştı acımasızca.
… ben ümit kelimesinin aynı zamanda korku ifade ettiğini düşünürüm. Çünkü ümit, olması ve olmaması ihtimali olan bir şeyin, olacağını farz etmektir. Fakat böyle bir faraziye o şeyin olmaması korkusu devam ettikçe mümkündür ve o korku nisbetinde kuvvetlidir.