Kafalarının üstünde kuzey kutup ışıkları soğuk soğuk kıpırdarken ya da yıldızlar bir buz dansına başlamışken, toprak da yağan karın oluşturduğu kefenin altında sağır ve soğukken, haskilerin bu şarkısı yaşama bir meydan okuma olabilirdi, ancak uzun ulumalı ve yarı hıçkırıklı olarak pes perdede akort edilmiş bu beste daha çok yaşamanın bir yakarışı, varlığın acılarının açık bir ifadesiydi. Türleri kadar eski bir şarkıydı bu, tüm şarkıların hüzünlü olduğu eski günlerden dünyanın genç günlerinden kalma bir şarkıydı.
Vahşetin sayısız saatler boyunca, örümceği ağında, yılanı yumağında, panteri pususunda tutan yaşamın kendisi kadar azimli, bitmek tükenmek ya da yorulmak bilmeyen sonsuz bir sabrı vardır.
Yol kitabı yazarın seneler önce okuduğum ve beni kendisine bağımlı bir okuru haline getiren ilk eseridir .
Jack London galiba istese de doğal bir üslubun dışına çıkamayan ender yazarlardan biri gibi gelmiştir her zaman bana .
Vahşetin Çağrısı kitabı okurken aslında yazarın aynı dönemlere denk gelen
Beyaz Diş kitabına aşırı benzerliği dikkatimi ilk anda çekti, sonrasında kitabın ilerleyen serüveni beni ayrıntıları ve nüvesini anlamam konusunda daha bir ayırtedici noktaya taşıdı .Buck isimli evcil bir köpeğin ana karakter olarak yer aldığı kitap sonradan başına gelen olağan üstü istem dışı yolcuklardan edindiği zorunlu bağışıklıkların ardından doğanın efendiliğine dönüşen bir kurda evrilişi ve günümüzde de hala yerini tam olarak bulabildiğini düşünmediğin insan - köpek arasındaki vicdani( yada vicdan yitimi) ilişkiye son derece çarpıcı renklerle imgesel bir metafor katmaktadır …