(...) İşte, bilimsel bilgi, gerçekliğin sıradan bir fotoğrağını aşıp, saptanan olayların arkasında onları birbirine bağlayan bağları araştırır; gerçekliği örten kabuğu soyup atar bir tür ve içerdeki genellik ve süreklilik çekirdeğini bulup ortaya çıkarır.Ne var ki, kolay değildir bunu yapmak!
Çünkü, çevremizdeki olayların çoğu, bir ölçüde “tekildirler. Tarihsel olaylar için bu zaten böyledir; Diyelim Malazgirt Savaşı bir kez olmuştur ve bir daha hiç olmayacaktır. Günlük yaşamımızın bütün olayları için de, aşağı yukarı aynı şeyi söyleyebiliriz. Özetle, birbirinin aynı iki çiçek ya da iki taşa rastlayamayacağız. Ancak, işin içine bir parça daha eğildiğimizde şunu görürüz: Söz konusu “tekil” olayların durup dinlenmeden akışının altında, düzenlilik, kurallara uygunluk vardır ve tekrarlanıp dururlar. Gerçeklik, her noktasında ve zamanın her anında, yığınla yasanın birbiriyle karşılaşmasından oluşmuştur; ve bu yasalar, sonsuz bir çeşitlilik içinde birbirlerine karışır giderler. İşte, bilimin konusu, bu yasaları, bu süreklilikleri, bu düzenlilikleri arayıp bulmaktır.
Buradan kalkarak, bilimsel bilgi, kendiliğinden bilgiye oranla çifte bir üstünlük içindedir: Bir yandan, en azından bir bölümüyle, bizim anlama arzumuza yanıt verir; öte yandan, belli bir ölçüde olayların akışını önceden görmemizi sağlar ve biz de, yerine göre onların gelişini önler ya da tekrarlanışını isteriz.
Servel Tanıllı, Yaratıcı Aklın Sentezi, Felsefeye Giriş, s.158