W.Faulkner: “Şunu anladım ki yaşamanın her türlüsüyle, yazmanın her türlüsü arasında kapatılmaz bir uçurum uzanır… Yaşayabilenler yaşar, yaşayamamanın acısını çekenler de bu acıyı yazarlar…”
Hiç bir yazı anlaşılmasın diye yazılmaz. Okunsun, anlaşılsın diye yazılır.
Bazı yazıların anlaşılması zor olabilir.
Bazı yazıların şifresini çözmek emek ve çaba gerektirebilir.
Ama gene de, son tahlilde, yazar, yazdığı yazının anlaşılmadan kalmasını amaçlamaz.
Yazının zor anlaşılır olması, yazarla okur arasında varbulunması gereken parola ve işaret üzerinde tam bir mutabakatın sağlanamamış olmasıyla ilişkilendirilebilir.
Taraflar parola ve onun işareti üzerinde mutabık kalmışlarsa, anlaşma zemini de sağlanmış olur.
Eğer şifreler (parola ile onun işareti veya ortak kodlar veya edebiyat diliyle konuşursak mazmunlar) üzerinde mutabakat yoksa bu durumda, yazı da anlaşılmaz olarak kalmaya hükümlü bulunur.
Yani milletin okuduğu kitabı,yazarı eleştirip boş yapmayın.
Herkesin kendine göre bir okuma üslûbu olduğu gibi, yazma üslûbu da kendine göredir. Herkesin bir yazıdan etkilenme biçimi, etkilenme sebebi farklıdır. Farklı etkilenmeler, farklı okumalara yol açar, farklı okumalar da farklı yazmalara..