Önce sultanın, ardından hanedanın yurt dışına çıkarılması, tarihimizin altın sayfalarına hiç yakışmamakta... 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 17 Kasım’da Sultan Vahdeddin Han da yurt dışına çıkmak zorunda kalmış ve aynı anda Abdülmecid Efendi halife ilan edilmişti. Çok değil iki yıl sonra, 3 Mart 1924’te Osmanoğullarının taşıdığı halifelik makamı da kaldırılmıştı. Ardından, 55 kişilik Osmanlı hanedanının tamamı -ellerine ikişer bin İngiliz lirası ve bir yıl geçerli, lakin dönüşü olmayan pasaportlar verilerek ülke dışına çıkarılmış; gurbetin, vatan hasretinin ve sefaletin içine itilmişlerdi. Onlar, memlekete 600 sene hizmet eden bir ailenin fertleri; Fatih Sultan Mehmed’in, Yavuz Sultan Selim’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın; iftihar edilecek bir mirasın torunlarıydılar. Fakat, bir gecede hain ve suçlu damgası yemeleri yetmeyecek, yıllar sonra dahi savunmak zorunda kalacakları iftiralara muhatap olacaklardı…
Devlet-i Âl-i Osman’ın son temsilcisi, son padişah ve halife unvanı taşıyan Vahdeddin Han da, bu dramı en derinden yaşayan birisi olacak, hayattayken yaşadığı vatan hasreti bir yana, vefatından sonra da sılaya hasret kalacaktı.
Osmanlı Devleti’nin çöküş yıllarının manzarasını, Vahdeddin Han ve hanedanın yurt dışına çıkışını Tarihçi Yazar Ömer Faruk Yılmaz’ın kaleminden okuyacaksınız. Makalenin bu ay yayınladığımız ilk bölümünde, Vahdettin Han ve yurt dışına çıkışından önce yıkılışı hazırlayan unsurlar ele alınıyor. Gelecek sayımızda yayınlayacağımız ikinci bölümde, hanedanın yurt dışı hayatı ele alınacak.
Bu ay, 9 Kasım Arşiv Günü münasebetiyle, Türk Arşivciler Derneği Başkanı Ali Osman Uysal’ı sayfalarımızda ağırladık. Prof. Dr. Salim Aydüz’ün muvakkithanelerle alakalı makalesini, Doç. Dr. Hamit Pehlivanlı’nın Tunus’taki Osmanlı hasretini anlatan yazısını, meşhur İttihatçı Enver Paşa’nın enteresan hikâyesini ve Arjantin’e çalışmaya giden Kayserililerin başından geçen sıra dışı macerayı ilgiyle okuyacaksınız…