"İnsanın sınırlarını bilmesi için onları aşabilmesi gerekir; gölgesinin üzerinden atlaması."
Simone de Beauvoir'la tanışma eserim oldu Yıkılmış Kadın.
Birbirinden farklı üç kadının yıkımını anlatmış Beauvoir. Onları yıkan Havva'dan beri gelen kadının talihsiz talihi mi? Kader mi? Toplum mu? Bizzati kendileri mi yoksa varoluş dedikleri boşluk mu?
Kurallar, etik, ahlak ve değerler bir kadın için nedir?
Neden sadece kadınlar bunları görsün istenir?
Toplum denilen çöplük safsatası neden sadece kadın içindir?
Kadın denince kalıpların dışına çıkmak hatta kalıp denilen o olguyu silip atmak olası mı artık bilemiyorum, bu toplumdan ve düzenden pek umudum yok, tıpkı Virginia Woolf'un dediği gibi "Tüm yaşam koşulları, tüm güdüleri aklındakileri özgür bırakmak için gerekli ruh halinin düşmanıydı."
Bu şartlar ve durumlar içerisinde her bir kadının kendini var etmesinin ne kadar imkansızlaştırıldığı ortadayken yıkım hepimiz için kaçınılmaz, burada bizlere düşen yıkıldıkça yeniden yaratmak olacak kendimizi, Leyla Erbil'in dediği gibi " "Ne yapmak istiyorsun, neyi ispatlamak istiyorsun, ne arıyorsun sen?" dedi. "Kendimi ya da kendimin yarısı olanı" dedim. "
Kendinin yarısını arayanlara selamla.