Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital

Thomas Piketty

Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital Gönderileri

Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital kitaplarını, Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital sözleri ve alıntılarını, Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital yazarlarını, Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hayatını sürdürebilmek için gerekli mal ve hizmetleri, başka çaresi olmadığından, emeğini satarak kazandığı parayla satın almak zorunda olan her birey proleter sınıfın bir üyesidir.
Reklam
Ana akım ekonomistler kapitalist ekonomiyi takas ekonomisi sanıyor, o yüzden parayı üretime dışsal görüyor ve kapitalist ekonomiyi kavrayamıyor. Kapitalist ekonomide para üretken ekonomi içinde dönemez ise ölür. Para üretken ekonomiye katılarak canlanır. Öyle veya böyle; yoksa kapitalist demokrasi ölür. Şu anda yaşanılan sıkıntıların başında paranın üretken ekonomi içinde dönmemesidir. Gelir ve servet eşitsizliği bu kadar büyüyünce servet zenginlerin elinde toplandı, onlar da çoğunu harcayamıyorlar. Finansal (hayali) ekonomide dönen dijital paralar varlık fiyatlarını aşırı şişiriyor. 2000 öncesinde 1 dolar 2,125 dolar civarı bir ekonomi döndürürken, şimdi 1,125 dolar civarı bir ekonomiyi döndürüyor. Servet vergisi ve fakirlere borç affı çıkarılmazsa, bir gün proleter sınıfı sermaye sınıfının beyinlerini dağıtırlar.
Sermaye asla güvenli değildir: Her zaman risk altındadır ve en azından başlarda girişimcidir; aynı zamanda sonsuz bir biçimde biriktikçe ranta dönüşmeye yönelir, bu onun doğal yönelimi, mantıksal kaderidir.
Sayfa 122
Finansal aracılık süreci (para bankaya yatırılır, banka da başka yerlere yatırım yapar) gerçekten de öyle karmaşık bir hale gelmiştir ki kimin neye sahip olduğunu genelde unuturuz. Biz borçluyuz, kesinlikle. Bu nasıl unutulabilir ki? Medya bunu bize her gün hatırlatıyor, ancak tam olarak kime karşı borçluyuz? 19. yüzyılda kamu borçlanmasından rant sağlayanların kim olduğu aşikârdı, peki bugün bu kişilerin kim olduğunu biliyor muyuz?
Sayfa 121
Bir ülkedeki varlıklar, büyük sayıda yabancı servet sahibinin elindeyse, bu toplumun kamulaştırma talepleri sürekli tekrarlanır ve bu istek neredeyse bastırılamaz duruma gelir. Diğer politik aktörler de, yatırım ve kalkınmanın ancak ilk mülkiyet haklarının koşulsuz korunması durumunda söz konusu olabileceği yanıtını verirler. Dolayısıyla bu ülke kendini sonu gelmeyen devrimci hükümet (vatandaşlarının mevcut yaşam koşullarını iyileştirmek konusunda genellikle sınırlı bir başarıya sahip) değişimleri içinde bulur ve mevcut mülk sahiplerini koruyan hükümetler de, bir sonraki devrim ya da darbe için zemin hazırlamış olurlar. Sermayenin mülkiyetindeki eşitsizliğin tek bir ulusa mensup insanların bulunduğu bir toplulukta bile kabul edilmesi ve huzur içinde sürdürülmesi zaten zor bir şeydir. Uluslararası açıdan ise bu neredeyse (sömürgeci tipte politik bir egemenlik dışında) imkânsızdır.
Sayfa 75
Reklam
Genel anlamda, dünyadaki gelir dağılımı, üretimin dağılımından daha eşitsizdir, zira kişi başına üretimin en yüksek seviyede olduğu ülkeler aynı zamanda diğer ülkele rin sermayesinin bir bölümünü de elinde bulundurma eğilimi gösteren ülkelerdir; dolayısıyla kişi başına üretimin en düşük olduğu ülkelerdeki sermayenin getirisinden gelen pozitif bir nakit akışından da nasiplenirler. Diğer bir deyişle, zengin ülkeler çifte zengindir: Hem yurtiçinde fazla üretir, hem de yurtdışında fazla yatırım yaparlar, dolayısıyla da kişi başına milli gelir, kişi başına üretimden daha fazladır –yoksul ülkelerde ise bunun tam tersi geçerlidir.
Sayfa 72
Avrupa'nın dünya ekonomisindeki ağırlığı doruk noktasına (dünya GSYH’sinin yaklaşık %50'si) Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde ulaşmıştır ve o dönemden bu yana da aralıksız olarak düşmektedir; Amerika ise zirveye (dünya GSYH’sinin %40'ı) 1950-1960 yıllarında çıkmıştır.
Sayfa 66
Ulusal Hesaplar: Topluma Dair Değişken Yorumlar
Ulusal hesaplar, her zaman belli bir çağın kaygılarını yansıtan, sürekli değişim içindeki toplumsal bir kurgudur.
Sayfa 63
Tanım itibarıyla, milli gelir belli bir ülkede yaşayanlar tarafından bir yıl içinde üretilen gelirin toplamıdır, bu gelirlerin hukuki açıdan nasıl sınıflandırıldığı dikkate alınmaz. Milli gelir, kamuoyu tartışmalarında sıklıkla kullanılan “gayrisafi yurtiçi hasıla” (GSYH) ile yakından ilgilidir, ancak aralarında iki önemli fark vardır. GSYH bir ülkenin sınırları içinde bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin toplamını ölçer. Geliri hesaplamak için, bu üretimleri olanaklı kılan sermaye araçlarının, yani yıl boyunca kullanılan bina, teçhizat, makine, taşıt, bilgisayarın vs. aşınma payının bu toplamdan düşülmesi gerekir. Ülkelerin çoğunda GSYH'nin %10'una karşılık gelen bu dikkate değer meblağ hiç kimse açısından bir gelir oluşturmaz: İşçilerin ücretleri, hissedarların kâr payları dağıtılmadan ve yeni yatirimlar gerçekleştirilmeden önce, kullanılmış sermayenin yenilenmesi ya da onarılması gerekir. Eğer yapılmazsa, bu servet kaybıdır ve servet sahipleri için eksi gelir demektir. Sermayenin aşınma payını GSYH’den düştüğümüzde, elimizde, kısaca "yurtiçi hasıla” olarak ifade edeceğimiz “safi yurtiçi hasıla” (SYH) kalır ve bu tipik biçimde GSYH’nin %90'ına eşittir.
Sayfa 46
Reklam
Dünya 2050 ya da 2100 yılında borsacılara mı, üst düzey yöneticilere mi, büyük servet sahiplerine mi, yoksa petrol ülkelerine ya da Çin Merkez Bankası'na mı ait olacak? Yoksa tüm bu aktörlerin birçoğunun mali sığınağı olan vergi cennetlerine mi?
Sayfa 17
Kendisinden önceki yazarlar gibi Marx da teknik ilerlemenin sürekli olması ve verimliliğin giderek artma olasılığını göz ardı etmişti; verimlilikteki artış, göreceğimiz üzere, sermayenin birikim ve yoğunlaşma süreçlerini belli bir dereceye kadar dengeleyebilecek bir kuvvettir.
Sayfa 11
Marx 1867 yılında, Ricardo'nun İlkeler eserinin yayımlanmasından tam yarım yüzyıl sonra, Kapital'in ilk cildini yayımladığında, ekonomik ve toplumsal gerçekler derinlemesine değişmiş vaziyetteydi: Mesele artık tarımın artan bir nüfusu besleyip beslemeyeceği ya da toprağın fiyatının arşa fırlayıp fırlamayacağı meselesi olmaktan çıkmış, daha çok tam bir gelişme halindeki sanayi kapitalizminin dinamiklerini anlamak meselesine dönüşmüştü.
Sayfa 8
341 öğeden 221 ile 230 arasındakiler gösteriliyor.