Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

En Eski Zanaatkar Sözleri ve Alıntıları

En Eski Zanaatkar sözleri ve alıntılarını, en eski Zanaatkar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nihayet, bir yazarın ailesinden alabileceği en iyi armağanı da Saskia Sassen, Hilary Koob-Sassen ve Rut Blees- Luxembourg bana verdiler: Düşünmem, sigara içmem ve yazmam için beni yalnız bıraktılar.
Reklam
Şimdi, füze krizi esnasında, İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamamış olan gençler de gerçek korkuyu hissetmişlerdi. New York’taki o sokakta dondurucu bir soğuk vardı, ancak Arendt bunu fark edecek durumda değildi. Benden istediği, olup bitenlerden şu doğru dersi çıkartmamdı: Bir şeyler yapan insanlar, genellikle ne yapmakta olduklarını anlamazlar. Batı kültüründe kendi kendine zarar veren materyalin icadı karşısında Arendt’in sahip olduğu korkunun izleri, Yunan mitolojisindeki Pandora’ya dek uzanır. İcat tanrıçası olan Pandora, “Promethus’un günahlarını cezalandırmak üzere Zeus tarafından dünyaya gönderilmiş”1 idi. Hesiodos, Works and Days [İşler ve Günler]' adlı kitabında Pandora’yı, “bütün tanrıların en acı armağanı” olarak tarif etmişti; çünkü o içinde yeni meraklar bulunan kutusunu (ya da başka kaynaklara göre kavanozunu) açtığında, “insanlar arasına acılar ve kötülükler saçılıyordu.”2 Yunan kültüründe bu kültürün insanları Pandora’mn kendi yaradılışlarının bir unsuru olarak ortaya çıktığına giderek daha fazla inanır olmuşlardır; insan eliyle yapılan şeyler üzerinde yükselen kültür, sürekli olarak kendine zarar vermeyi göze alır.
Pandora’nın çevresel kutusu, örneğin, Arendt’in hocası Martin Heidegger’in hayatının son döneminde, 1949 yılında Bremen’de yaptığı konuşmada dile getirdiği üzere, kolaylıkla kapatılabilirdi. Bu uğursuz gelişme hakkında Heidegger, “gaz odalarında ceset imalatı’ ile makineleşmiş tarım kıyaslandığında, ‘insana ait günahların tarihi’ bakımından Soykırım’ın tek bir örnek olmaktan çıkacağını” söylemişti. Tarihçi Peter Kempt’in sözleriyle, “Heidegger her ikisinin de, denetimsiz bırakıldığında dünya çapında ekolojik bir felakete yol açabilecek ‘aynı teknolojik tutku’nun somutlaşmış halleri olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteydi.''
İyi bir öğretmen tatmin edici bir açıklama sunar; büyük bir öğretmen ise -Arendt öyleydi- huzursuzluk yaratır, rahatsızlık verir ve tartışmaya davet eder.
Homo Faber, maddi emek ve pratiğin hâkimidir; Animal laborens’ın bir meslektaşı değildir, ondan üstündür. Böylece, Arendt’e göre, biz insanlar iki boyutta yaşamaktayız. Birincisinde bir şeyler yaparız, bu durumda belli bir göreve boyun eğmiş ve ilkesiz [amoral] bir özellikteyizdir. Biz aynı zamanda üretimi durdurduğumuz, tartışmaya ve birlikte akıl yürütmeye başladığımız daha yüksek ve başka bir hayat tarzına da sığınırız. Animal laborens “Nasıl?” sorusuna odaklanmışken, Homofaber ise “Niçin?” diye sorar.
Reklam
O zamanki genç halimle Arendt’e diyemeyeceğim bir şeyi şimdi söyleyebilirim: İnsanlar kendi yaptıkları şeyler sayesinde kendileri hakkında da fikir sahibi olabilirler; yani maddi kültürün bir anlamı vardır. Yaşlandıkça öğretmenim Arendt de Homo Faber'in sahip olduğu muhakeme gücünün insanlığı bizzat kendisinden koruyabileceği konusunda daha umutlu olmuştu. Ben de ömrümün kışında, çalışan insan-hayvan konusunda daha fazla umut beslemeye başladım. Aslında Pandora kutusunun içindekileri daha az korkutucu hale getirmek mümkündür; daha insani bir maddi hayatı başarabiliriz, yeter ki eşyaları imal etmeyi daha iyi kavrayabilelim.
Bu ilk kitap zanaatkârlık yani eşyaları güzelce yapabilme becerisi hakkındadır. İkinci kitap, saldırganlığı ve fanatizmi yönlendiren ritüellerle ilgili hünerlere yöneliktir; üçüncüsü de sürdürülebilir çevrelerde yerleşme ve yapım bakımından gerekli becerileri keşfetme peşindedir. Üç kitap da teknik konusunu ele alıyor; ancak teknik akılsız bir işlem olmaktan ziyade kültürel bir konu olarak değerlendiriliyor; her kitap belirli bir hayat tarzını idame ettirmekle ilgili bir teknik hakkındadır. Projenin tamamı ise üretken kullanım hakkında ortaya koymaya çalıştığım kişisel bir paradoksu içeriyor.
Motivasyon hünerden daha önemlidir ve bunun da belirli bir nedeni vardır. Zanaatkarın nitelik için duyduğu arzu, motivasyon bakımından tehlike yaraür: Nesneleri mükemmel şekilde doğru olarak elde etme takıntısı, çalışmanın kendisini bozabilir. Şunu iddia ediyorum ki beceriden yoksun oluşumuzdan ziyade kendi takıntımızı düzenlemedeki beceriksizliğimizden dolayı, bir zanaatkâr olarak hata yapmaya daha yatkınızdır.
Maddi kültür toplam olarak insanların neyi yapabilme becerisine sahip olduğunun bir resmini sunar. Görünüşte sınırsız olan bu manzara, ister masumca meydana gelmiş olsun ister bilerek ister tesadüfen, insanın kendisine verdiği zararla sınırlıdır. Manevi değerlere doğru uzaklaşmak ise Pandora ile başa çıkma konusuna yardımcı olmaya pek uygun değildir. Şayet kendi emeklerimizi doğanın bir parçası olarak görebilirsek, doğa daha iyi bir kılavuz olabilir.
Reklam
Marangoz, laboratuvar teknisyeni ve icraatçı, bunlann üçü de zanaatkârdır çünkü kendi iyilikleri için, iyi bir iş çıkarmak üzere kendilerini adamışlardır. Yaptıklan pratik bir faaliyettir ancak onlann emeği basitçe bir başka amaç için kullanılan bir araç anlamına gelmez. Marangoz daha hızlı çalışırsa, daha fazla mobilya satabilir; teknisyen önüne çıkan sorunu şefine havale ettiği zaman onu alt edebilir; konuk icraatçı saate bakmayı akıl ederse tekrar anlaşma yapmak için şansı olabilir. Kendisini bir şeye adamadan da elbette hayatta ayakta kalabilmek mümkündür. Zanaatkâr bağlanılmış (angaje olunmuş) özgül bir insanlık durumunu temsil eder.
Zanaatkârlık tamamen yüksek derecede gelişmiş bir beceri üzerine kuruludur. Bilinen bir ölçüme göre, usta bir marangozun ya da müzisyenin ortaya çıkması için takriben on bin saatlik bir tecrübe gereklidir.
Oysa genç Karl Marx, kendisini seküler bir Hephaistos olarak görüyordu, yazdıkları sayesinde modem zanaatkârı özgürleştirecekti. Grundrisse adlr çalrşmasında, zanaatkârlığın çerçevesini, mümkün olan en geniş kapsamlı terimlerle “biçim verici faaliyet”15 olarak çizmişti. İnsan ve toplumsal ilişkilerin, maddi şeylerin yapılması aracılığıyla geliştiğini, böylece “bireyin her bakımdan gelişiminin” mümkün hale geldiğini vurgulamıştı.16 Marx ekonomik adaletsizliğin bir çözümleyicisi olmadan önce, işçiler için bir ilham tannsıydı, işçilere, topluluğun bir parçası olan insanlar için zaten doğal olan bir şeyi, emeğin saygınlığını kazandırma sözünü veriyordu. Yaşlı Marx keskin, katı bir ideolog olarak sertleştiği zaman bile Marksizmin bu ütopik özü hayatta kaldı. Son olarak “Gotha Programı” adlı yazısında da komünizmin zanaatkârlığın ruhunu yeniden canlandıracağı görüşüne döndü.
Ne var ki onları zanaat da koruyamıyor. Günümüz küresel piyasasında, orta düzey becerikli işçiler, aynı becerilere sahip olan ancak daha düşük ücretle çalışan Hintli ya da Çinli benzerleri karşısında işlerini kaybetme ihtimalinin riski altmdalar; iş kaybı artık sadece işçi sınıfını ilgilendiren bir sorun değil. Yine, pek çok firma çalışanların becerilerini dikkate alan uzun dönemli yatırımlar yapma eğiliminde değil, daha masraflı olan eğitim süreçleriyle uğraşmak yerine halihazırda ihtiyaç duyulan yeni becerilere sahip insanları işe almayı tercih ediyor. Bu iç karartıcı tabloda başka pürüzler de var. Sosyolog Christopher Jencks, “beceriye göre kazancın” beceri merdivenlerinin üst basamaklarında güçlü, alt basamaklarında ise zayıf olduğuna işaret etmiştir.
Yine de yeni ekonominin zanaatkarların m çabalan, muzafferiyetçiliğe karşı bir önlemdir. Yeni ekonominin büyümesi, Amerika ve İngiltere’de bu işçilerin çoğunu kendi aralarında bütünleşmeye sevk etmiştir. Kendi çalışanlanna pek az sadakat gösteren şirketler, elbette bunun karşılığında da çalışanlarından pek az bağlılık görür. 2000’lerin başlarında sıkıntıya düşen internet şirketleri, bu davranışlarının sonucunda acı bir ders almıştı. Çalışanlar tehlikeye düşen şirketlerin ayakta kalması için çaba sarf etmek yerine batan gemiyi derhal terk etmeyi tercih etmişlerdi. Kuruluşlar karşısında kuşkulu olan yeni ekonomi işçileri, şirket siyasetlerine katılım bakımından iki nesil önceki teknik işçilere kıyasla daha az söz ve oy hakkına sahiptirler; bunlardan pek çoğu gönüllü örgütlenmelerin üyeleri olsa da pek az aktif katılım gösterirler.
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.