Zizek'ten Nükteler sözleri ve alıntılarını, Zizek'ten Nükteler kitap alıntılarını, Zizek'ten Nükteler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yehuda'nın İsa'ya gerçekten ihanet etmediğinden nasıl emin olabiliriz? Yahudiler hakkında ne düşünülürse düşünülsün, sattıkları şeylerin değerini bilirler, yani hiç bir Yahudi sırf 30 gümüş talent için bir Tanrıyı satmazdı!
Öteki’nin bilgisinin anahtar rolünü örneklemek üzere Lacancılar arasında yıllardır klasik bir fıkra anlatılır: Kendisini darı tanesi sanan bir adam akıl hastanesine kaldırılır, orada doktorlar onu bir darı tanesi olmadığına, insan olduğuna inandırmak için ellerinden geleni yapar; fakat iyileşip (darı tanesi değil de insan olduğuna inanıp) hastaneden ayrılmasına izin verildikten sonra, çok geçmeden tir tir titreyerek ve ödü kopmuş bir halde geri gelir kapıda duran bir tavuğun kendisini yiyeceğinden korktuğunu söyler. “Dostum,” der doktoru. “sen darı tanesi değil de insan olduğunu çok iyi "biliyorsun.” “Ben biliyorum tabii ki,” diye cevap verir hasta, “peki ya tavuk biliyor mu?”
1960’ların başlarında uydurulmuş bir fıkra, önceden varsayılmış inanç paradoksunu hoş bir şekilde ortaya koyar. İlk kozmonot Yuri Gagarin uzaya gittikten sonra, Komünist Parti’nin genel sekreteri Nikita Hruşçov onu makamında kabul etmiş ve Gagarin ona gizli gizli şöyle demiş: “Yoldaş, biliyor musun, gökyüzünde Tanrı ve meleklerini gördüm. Hristiyanlık haklıymış!” Hruşçov cevaben kulağına şöyle fısıldamış: “Biliyorum, biliyorum, ama ağzını açma, bunu kimseye söyleme!” Bir hafta sonra, Gagarin bu sefer Vatikan’ı ziyaret etmiş ve Papa onu makamında kabul etmiş. Sır verir gibi şunu demiş Papa’ya: “Biliyor musunuz, gökyüzüne çıktım ve ne Tanrı’ya ne de meleklere şahit oldum...” “Biliyorum, biliyorum,” diye araya girmiş Papa, “ama ağzını açma, bunu kimseye söyleme!”
Aynı bu yapıya sahip ünlü bir fıkra daha vardır, ama bu çoğunlukla gözardı edilir – Kafka’nın Dava'sının dokuzuncu bölümündeki Yasa Kapısı esprisinden bahsediyoruz tabii ki, ölmek üzere olan taşralı adamın kapıcıya şu soruyu sorduğu son sahneden: “Benim bildiğim, herkes yasaya ulaşmak için çabalar. Peki nasıl oluyor da. bunca yıl benden başkası girmek istemedi bu kapıdan?” Kapıcı adamın artık son anlarını yaşadığını görür. Onun gittikçe sağırlaşan kulaklarına sesıni işittirebilmek için var gücüyle haykırır: ‘Bu kapıdan senden başkası giremezdi, çünkü yalnız senin içindi bu kapı. Gideyim de kapatayım bari."
Kafka'nın hikâyesini Polonyalı ile Yahudi fıkrasına yaklaştırmak için başka bir son bile uydurabiliriz: Uzun bir bekleyişten sonra, taşralı adam öfkeye kapılıp kapıcıya bağırmaya başlar: “Seni aşağılık herif. bu kapının ardında sır mır olmadığını, bu kapının sadece benim için, benim arzumu yakalamak için burada bulunduğunu gayet iyi bildiğin halde, niye büyük bir sırra giden bir kapıda nöbet tutuyor gibi yapıyorsun? Kapıcı da (eğer bir analist olsaydı) sakin sakin şu cevabı verirdi: “Tamam işte, gerçek sırrı keşfettin artık: Kapının ardında yalnızca senin arzunun oraya koydukları var..."
Uşağına "şu sefil dilenciyi alıp götürün buradan- o kadar hassasım ki insanları acı çekerken görmek istemiyorum!" diyen zengin adamdan bahsedilen o eski espri, hiç olmadığı kadar yerindedir bugün.
Rumen komünist yazar Panait lstrati büyük tasfiyelerin yapılıp göstermelik mahkernelerin düzenlendiği 1930'ların ortalarında Sovyetler Birliği'ne gittiğinde, düşmanlara şiddet uygulamak gerektiği konusunda kendisini ikna etmeye çalışan bir Sovyet yetkili ona şu deyişi hatırlatmış: "Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın."
İstrati ise şu özlü cevabı vermiş: "Pekala. Kırılmış yumurtaları görebiliyorum. Peki ama omletiniz nerede?"
IMF'nin dayattığı kemer sıkma önlemleri konusunda da aynı şeyi söylemeliyiz. Yunanların şunu demeye hakkı olduğundan hiç ama hiç şüphe etmemeliyiz: "Eyvallah, Avrupa'nın tamamı için yumurtalarımızı kırıyoruz, peki ama bize vaat ettiğiniz omlet nerede?"