Uzun İhsan Efendi ile başlayıp oğlu Bünyamin ile devam ediyor. Uzun İhsan Efendi yattığı yerden dünyayı keşfediyor. Kendisi yapamadığı için oğlunun kendi macerasını yaşamasına izin vermesiyle Bünyamin'in başından geçenleri okuyoruz.
Kitapta ne ararsanız var felsefe, tarih, bilim, coğrafya vs... Çok fazla karakter çok fazla analiz var her kesimden. Bunun yanı sıra da hızla gelişen olaylar zinciri mevcut. Tam konudan koptum derken harika bir şekilde bağlanıyor karakereler ve olaylar.
Hayal ile gerçekliğin harmanlandığı bir kurgu.
Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
Ece Beyhan ile Tunç Kaleci'nin tanıştığı gün başlıyor roman. Suat, Tunç, Ece, Timur ,François, Serap, Zerrin, Marvin, Mert, Jülien de dahil oluyor sonralarda. Geçmiş ve günümüz olarak anlatımı var. Karakterlerin geçmişle yüzleşmesi gibi adeta. Her bir karakter öyle itina ve ayrıntılı anlatılıyor ki başlı başına hepsi ana karakter gibi. Bu çoklu anlatımda nasıl kesişecek yolları diye düşünürken yazar öyle güzel bağlıyor ki olayları hayretler içerinde ve merakla okutuyor size. 1970’lerin Büyükada’sından Milano’ya, 1980’lerin Londra’sına ve günümüz İstanbul’una uzanan yaşamların, yaşamdaki sonların ve başların romanı.
Kesinlikle tavsiyemdir.
Hep Sondan BaşlarTaçlı Yazıcıoğlu · İletişim Yayınları · 2019106 okunma
"Kaç mevsimi vardır aşkın?
Peki, ya ateş düştüyse topraklarına, yüreğin daha kaç mevsim yanabilir?"
Junja annesi gibi bir dalgıçtır. İki kardeşi, annesi ve büyükannesi ile yaşamlarını sürdürürler.
Tüm sorumluluk annesinin üzerindedir ve Junja annesine yardım etmek için bu yıl deniz mahsülü satıp bir keçi alabilmek için dağa o gitmek ister.
Suwol ile yolları kesişmiş zorlu yolculuğun sonunda amacına ulaşmıştır. Fakat döndüğünde onu bekleyen kötü bir süpriz vardır.
Yaşanmış hikayelerden esinlenerek yazılan bu kitap güçlü kadın karakterlere vurgu yaparak yeniden hayat vermiş.
Yaşamak için bir “neden”i olan kişi, neredeyse tüm “nasıl”lara dayanabilir."
Victor E. Frankl 1946 da sadece dokuz günde yazmış bu kitabı. İkinci Dünya savaşı ile ilgili çok fazla kitap okudum ama bu kitap bambaşka.
Üç bölümden oluşuyor;
-TOPLAMA KAMPI DENEYİMLERİ
Savaşta esir kampında tutulan bir psikiyatristin yaşadığı olayların ayrıntılarından çok kendisinin ve çevresindekilerin psikolojik olarak nasıl etkilendiklerini anlatıyor. İnsanın "ben asla yapamam"dediği şeylere nasıl da çabuk adapte olduğunu, katlamam dediği şeylerin o an ki yaşantısının nasıl rutini haline geldiğine inanamıyorsunuz.
-ANA HATLARIYLA LOGOTERAPİ
Kurucusu olduğu Logoterapinin tanımı.
-TRAJİK İYİMSERLİK LEHİNE
Bu bölümde trajik üçlüye (Acı, Suçluluk, Ölüm) rağmen hayata evet diyebilmenin nasıl mümkün olabileceği sorusuna cevap arar.
Kesinlikle tavsiyemdir
Üniversiteden mezun olduktan sonra hayali İstanbul'da yaşamak olan Ömer'in iş başvurularından birinden cevap gelince elinde valizi gelir İstanbul'a.
Bodrum katında çok memnun olmadığı işi ile İstanbul'da yaşam mücadelesi vermeye çalışır hayal ettiği hayata bir gün kavuşacağı umudunu yitirmeden.
"İnsanlar olmasa ne anlamı var bu koca şehrin? Sokakları bomboş, kulesinin de sarayının da tepesinde sadece martıların uçtuğu bir İstanbul'a kimse güzel demez. Dese dese "ürkütücü” der. İnsan insanla güzel, şehir insanla..."