İstanbul’un taşı toprağı altın umuduyla evini barkını bırakıp gurbete gelen insanların hikayelerini Yeşilçam filmlerinde izledik bir çok kez. Bu kitapta modern zamanın film tadında bir hikayesini okuyoruz.
Üniversite eğitimi için İstanbul’a gelen Ömer zor şartlar altında olsa da okulunu bitirir. Arkadaşıyla birlikte bodrum katta yaşayan Ömer,bir şirkette satış temsilcisi olarak çalışmaktadır. Maaşını düzenli bir şekilde alamayan Ömer sürekli bir maddi zorluk içerisindedir. Daha iyi şartlar altında yaşama umudunu da hep içinde barındırır. Apartmana taşınan üst kat komşusu Yaprak’ın varlığıyla aşkı da tadar Ömer. Güzel başlayan aşkları Yaprak’ın eğitim için yurtdışına gitmesiyle Ömer’de eksiklik,yetersizlik hissi yaratır ve Yaprak’tan ayrılır.
Bir gün köşe yazarı Aylin’in yazılarıyla karşılaşır. Aylin’in yazılarında Ömer yaşadıklarını görür, hayatta asıl önemli şeyin ne olduğunu da bu yazılarda bulur.
“Ev almanın, araba sahibi olmanın, araba değerinde saat takmanın, pahalı mekânlara girip çıkmanın yaşamakla alakası yok. Yaşamak dokunmakla, koklamakla, sevmekle, sonbaharla, yazla, güneşle, yağmurla, gülüp ağlamakla, anlaşmakla ve anlaşılmakla ilgili bir şey. Basit şeyler istediğinde yaşarsın, olağan akışın parçası olabildiğinde... Diğerinin adı sadece paralı olmak. Para zenginlerindir; yaşamak ise isteyen herkesin, hepimizin...”
Yazarın kendine has bir kalemi var kitap akıp gidiyor,karakterlerin ruh halini de başarılı bir şekilde yansıtıyor. Keyifle okuyacağınızı düşündüğüm #istanbulunbodumkatları ‘nı sizlere de tavsiye ederim.
