Reisicumhur'un Çankaya'daki özel kütüphanesi hayatının sonuna kadar birkaç binlik bir mevcudiyete ulaştı. Raflarda en büyük yeri Türkçe eserlerin yanında Fransızca kitaplar tutuyordu.
Meclis 5 Aralık 1934'te milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren yasayı kabul etti. Türk Kadınlar Birli ği'nin Başkanı Latife Bekir (Çeyrekbaşı) Reisicumhur'a çektiği telgrafta Türk kadınlarının kendilerine verilen görevi iştiyakla yerine getireceğine söz veriyordu.
llk nüfus sayımlarında az gelişmişliğin tipik bir göstergesi olarak kadın sayısı erkeklerden bir miktar az çıkmıştır (1927: Beklenen yüzde 49 yerine yüzde 47,4). Kadınlardaki okurya zarlık oranı da çok yavaş yükseliyordu. 1935 yılında okuma ve
Levent Şahverdi Arşivi yazma bilen kadınlar, 16 milyona çıkmış nüfusun içinde sadece yüzde 10'luk bir dilim oluştururlar (hatta yüzde 9,8). Buna karşın yüksek eğitim kurumlarına giden yolun açılması akade mik mesleklerde kadın oranının, her alana eşit dağılmasına bile, hızla artmasına yol açmıştır.
Ankara'daki okul, devrimci bir kurum olma görevini başarıyla yerine getirdi. Akçuraoğlu Yusufun dilekçesi üzerine, yüksek okul öğretmenine medreseyi çağrıştıran "müderris" yerine yeni Türkiye'de ilk defa "profesör" unvanı verildi .
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffaki yet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. llim ve fennin hari cinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir .
Mustafa Kemal 1 Aralık 192l'de Meclis'te Padişah Il. Mahmud (saltanatı 1808-1839) devrindeki ilk reform çabalarına atıfta bulunmuş ve Avrupa yasalarının körü körüne takhcli ne karşı uyarmıştı: "Taklit ile kanun olamaz." Asıl ihtiyaç, "kanun-u hakiki, kanun-u tabii" idi.
İstiklal Mahkemeleri aslen Kurtuluş Savaşı'nda ordudan firar edenleri hızla yargılamak üzere kurulmuştur. 1920 ila 1922 arasında 3.881 ölüm cezasına kararı vermiş, idam hükümlerin den 2.827'si başka cezalara çevrilmişlerdir (Ergün Aybars). Ha fif ceza sayısının 40 bini aştığı belirtilir. Daha ağır kolektif ceza lara da rastlanmıştır; örneğin hanenin yakılması, aileden başka bir erkeğin askere alınması, firarinin bütün köyünün veya sem tinin belli bir para cezası ödemesi gibi. Suç birkaç kere tekrar landığında ölüm cezası ateşli silahla veya alenen idam yoluyla uygulanmaktaydı.
Ankara'yı imar edenler arasında 1926'ya kadar Türkler baş roldedir: Kemaleddin Bey (1869-1927), Vedad (Tek, 1873- 1942) ve Arif Hikmet (Koyunoğlu, 1889-1982) isimleri zikre dilmeli. Daha sonra yabancılar, ki aralarında en başarılı olanı Avusturyalı Clemens Holzmeister idi (1886-1983), hükümet merkezini Le Corbusier'nin Hindistan'da Chandigargh'ta ve ya Niemeyer'in Brasilia'da yaptığı gibi, "baştan yaratma" izni ni aldılar. Holzmeister'e 1927'de Harbiye Nezareti'ni ve Genel Levent Şahverdi Arşivi kurmay Başkanlığı binasını tasartama görevi verildi; bunu yeni Cumhurbaşkanlığı köşkü gibi başka binalar izledi.
1920'lerin ilk yarısında Ankara'da çok az sayıda kamusal yapı inşa edilmiştir; bunlar Maliye Bakanlığı ve Gazi'nin veya Latife'nin adını taşıyan okullardır. Bir otel ve balo mekanı olarak tasarlanan Ankara Palas, ki Vedad'ın başyapıtlarındandır, 1928'de bitirilmiştir.
Hayat kısadır [boştur],
Biraz hayal [aşk],
Biraz aşk [kin],
Ve sonra Allahaısmarladık.
Hayat boştur [kısadır].
Biraz kin [ümit],
Biraz ümit [hayal],
Ve sonra Allahaısmarladık.
Sayfa 103 - O günlerde dilden dile dolaşan dizeler bugün unutulmuş Belçikalı bir şaire, Leon de Montenaeken'e aittir (d. 1859).Kitabı okuyor
''Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri, fakat bu ihtiraslar yüksek mevkiiler işgal etmek veya büyük meblağlar elde etmek gibi maddi emellerin tatminine taalluk etmiyor [ilgili değil] . Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da liyakatle ifa edilmiş bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin ("une grande idee") başarısında arıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur. Ona (bu büyük fikre) çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu muhafaza etmekten geri kalmayacağım.''