"Cesaret," dedi. Bu dediğine çok pişman olacaktı.
Neredeyse başında dikilerek, "Kalk, Selim'i öpeceksin!" dedim. Yüzüne yayılan ifade, kocaman bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Bana dehşete düşmüş gibi bakıyordu. "Henüz gecenin başında olduğumuz için yanağından öpebilirsin... Gecenin sonu için pek söz veremiyorum," dedim, yapmacık bir üzüntüyle. "Sağ yanağına küçük bir öpücük kondurman yeterli..."
"Yapmayacağım bunu," dedi, başını iki yana sallayarak, "Ben niye Selim'i öpüyorum ya?!" dedi, sitem eder gibi. "Oyun iki kişilik... Başkalarını karıştırmak yok..." dedi.
"Giderim?" dedim, tehditkar bir ifadeyle.
"Nazlı saçmalama!" dedi, kaşlarını çatarak.
"Selim'i öpeceksin ve ona "İyi ki varsın... 'diyeceksin!" dedim. Ben de
bakmaya başlamıştı. Bora bir elini Selim'in omzuna koydu. Sonra geri çekti. Kafasını kaşıdı. Sıkıntılı bir nefes verdi. Öyle zorlanıyordu ki, içimin yağlarının eridiğini hissettim. Selim'in sağ yanağından öptüğünde, yalnızca Selim değil Atıf ve diğer dört adam da dumur olmuş bir yüz ifadesine bürünmüşlerdi.
"İyi ki varsın Selim," dedi Bora, düz bir sesle.