Mağlup mu desem, mahçup mu?
Ama ikisi de değil,
Ben garip, sen güzel, dünya umutlu...
Öyle tuhafım bu akşamüstü,
Sevgilim,
Canavar götürür gibi
İki yanım, iki süngü...
|Ahmed Arif, "Tutuklu" , Hasretinden Prangalar Eskittim
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.
Her adımda kendini inkâr eden, her mahallede mizaç değiştiren, aynı anda hem nikbin hem bedbin olabilen bir kentti İstanbul; bir yandan cömertçe verirken, bir yandan cümlesini geri alırdı.
|Elif Şafak, Ustam ve Ben
Bir sahile varacak günlerimiz..
Günler ki nâmütenahi ıstırap;
Kalmıyacak bugünkü hasta, harap
Yüzlerde bahtın karanlığından bir iz.
|Orhan Veli Kanık, Uzun Bir Istırabın Sonunda Ve Bir Saadet Ânında Gelecek Ölümün Türküsü
Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar,
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda,
Kar altındadır.
|Ahmed Arif, Karanfil Sokağı
Gök açık bir mavi. Yerler hiç tükenmiyor, saatler geçiyor, biz hâlâ solunda dağlar yükselen bir nevi düzlük içinde çalkalana çalkalana gidiyoruz. Ne ıssız ve insansız, yeknesak ebedî bir arz.
|Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek