d

Din Felsefesi

2 üye · 3 yeni gönderi
İnançlar nasıl doğar?
Kısacası agnostisizm, epistemik bir tavırdır, temel sorunu bilgi problemidir ve bir agnostiğin bazen inanç ile, bazense şüphe ile hareket etmesi olasıdır.
Sayfa 37 - Mitra Yayınları
Fakat Militan Ateizm'in burada ayrı bir yeri vardır. O, daha ziyade geçmişten kalma kan davalarını yüklenmiş gibi görünmektedir; özellikle de modern ateizmin kökü bir anlamda Fransız Devrimi'ne dayandığı için, son zamanlarda ateizmin temel düsturlarından biri, bütün dinleri tarihe gömmek misyonu olmuştur. İncelendiğinde görülecektir ki, Fransız Devrimi'ndeki nefretin de temel odaklarından biri kiliseydi. Jakobenler, Fransa'nın her tarafında Hristiyanlıktan arınmak maksadıyla bir kampanya başlatmış ve kiliseleri kapatmışlardı. Bununla da kalmamış, mezarlıklardaki heykelleri, haçları ve kitabeleri kaldırmışlardı. Fakat buradaki amaç kilise ile devleti ayırmak; yani laikliği getirmek değil, bizzat Hristiyanlığı kaldırmaktı.
Sayfa 59 - Mitra Yayınları
Reklam
Çünkü Agnostisizm bir açıklama getirmekle uğraşmaz. Getirilen açıklamaların neyi ne kadar açıkladığını saptamakla uğraşır. Bu açıdan esas anlamıyla bilinmeyeni bilinmezlikle açıklamış olanlar, Teistlerdir. Zira Tanrı'yı bilinebilir kılmak isterken, kuvvetle muhtemel hakiki Tanrı'dan bir o kadar uzaklaşmışlardır.
Sayfa 16 - Mitra Yayınları
İnançlar nasıl doğar?
İnsan denilen varlığın real-hayatı üç boyutlu bir zaman içinde geçer. Onun bu real-hayatı, kendisini içinden çıkılması gereken durumlarla karşılaştırmaktadır. Bu durumlar çok kez onun anlayış ve kavrayış yeteneğini aşarlar. Böyle bir durumda çıplak realite, onun kaygısız ve tasasız yaşamasını engeller. Çünkü çıplak realitenin et­kisi çok kez yıkıcıdır; insanı umutsuzluğa sürükler. Halbuki insanın kalbi umutlarla doludur ve bu umutların sürebilmesi için insanın çıplak realiteye anlam vermesi; onu ideleştirmesi, yani değerlerle bezemesi gerekir. Bu anlamı verme ve ideleştirme onun hayatını çekilir bir duruma getirir. Çünkü umutsuzluk ve çıplak realite içinde insanın yaşamasına olanak yoktur. Fakat insan, umut-dünyasıyla birlikte bir inanma-dünyası içine girmektedir ve inanma, insanın varlık yapısına ait bir fenomendir. Çünkü insan, daima aynı zamanda inanan bir varlıktır. İnanma fenomeni, basit günlük hayatta başlar; derece derece yükselir ve sonrasında "transendental", doğa ve insanüstü bir varlığa inanmaya kadar yükselebilir.
Sayfa 23
Sentetik önermelerin hepsi, bir takım duyu algıları tarafından ampirik olarak doğrulanabilir olmak zorundadır ve analitik önermeler, dilin dışında olan gerçeklikler hakkında bilgi sunamazlar. Olgusal konular ya da bir gerçeklik hakkında bize bilgi sunulabilmesi için, önermenin sentetik ve bu nedenle de ampirik yoldan doğrulanabilir olması gerekir. İşte, teolojik önermeler bu alanın dışında kaldıkları için, bilişsel açıdan anlamsızdırlar.
Sayfa 27 - Mitra Yayınları
Talmud dediğimiz metinler bütünü, MÖ 5.yy'da ve sonra sında, Ezra gibi rahiplerin, Museviliği dünyevi bir inanç olmaktan çıkarıp uhrevi bir hale getirmek istemeleriyle, yani yorumlama ihtiyacı duymalarıyla oluşmuştur ve Talmud, yaklaşık 1000 yıl boyunca yazılmaya devam edilen, sürekli ekleme-çıkarma yapılan bir külliyâttan meydana gelmektedir. Temelde Babile ve Yerushalime ait iki büyük Talmud vardır ve Talmud, kelime anlamı itibarıyla "Öğrenmek" demektir İçinde de Mişna, yani "Öğreti" ve Gemara, yani "Tamamlanma" gili bölümler bulunur. Mişnada Tevrat'tan çıkarılan bazı bölüm ve emir ler varken Gemara ise bunların bir tefsiri, bir izahı görevini görür. Bütün bunlarla beraber, Midrash yani Araştırma dediğimiz ayrı bir tefsir türü de, dinin temelini oluşturur. Midraşlarda bir Halahha, yani "kabul gören" anlamında hukuk bölümü, bir de Haggada yani "söylence dediğimiz öyküler, efsaneler ve mitoslar bulunur. Ama bütün bunları rağmen Talmud, bir kutsal kitap değildir. Daha ziyade İslâm hadisleri gibi ek bir kaynaktır.
Sayfa 82 - Mitra Yayınları
Reklam
578 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.