Tarih ne denli ilginç ve öğretici olursa olsun, yaşamda pratik bir tutumun oluşmasında ne denli değerli olursa olsun, hakîkat iddiasına bulunamaz, çünkü betimlediği olaylar hiçbir zaman tamı tamına onun betimlediği gibi olmamıştır.
René Descartes'in, hiçbir yetkenin bizi olmuş olamayacağını bildiğimiz şeye inanmaya itmemesi gerekir biçimindeki örtük kuralı;
(2) farklı yetkelerin birbiriyle karşılaştırılıp
uyuma sokulması gerektiği kuralı;
(3) yazılı yetkelerin yazınsal
olmayan kanıtları kullanarak sınanması gerektiği kural.
Bütün rivayetler doğrudur ama hiçbiri söylediği şeyi söylemek istemez; söylemek istediklerini keşfetmek için onları ne çeşit insanların icat ettiğini ve o çeşit insanların o çeşit şeyi söylemekle ne söylemek istemiş olacaklarını bilmemiz gerekir.
...tarihin meşru ve geçerli bir bilgi tipi olduğunun, gerçekleştirebileceğinden daha fazlasını vaat etmediği için değil, kuşkulu metafizik sayımlara bağlı olmadığı için birçok başkasından aslında daha meşru olduğunun tanıtlanması olduğunu söyleyebilirdi.
Giambattista Vico'ya göre, tarih geçmiş olarak geçmişle ilgili değildir. Her şeyden önce içinde yaşadığımız halihazırdaki toplumla, çevremizdeki insanlarla paylaştığımız âdetlerle ve geleneklerle ilgilidir.
Romantikler tarihin Orta Çağ gibi geçmiş bir aşamasının değerini iki biçimde tasarlıyorlardı: Kısmen kendi içinde kalıcı değeri olan bir şey, insan aklının biricik bir yapıp etmesi olarak, kısmen de daha büyük değeri olan şeylere götüren bir gelişme akışı içinde yerini alan bir şey olarak.
Böylece Romantikler geçmişe insancıların Yunan-Roma Eski Çağı'na duyduklarına benzer bir hayranlık ve yakınlıkla bakma eğilimindeydiler; ama benzerliğe karşın, fark çok büyüktü.