Tertib sahibi olan zat, bir farz namazını veya İmam-ı Azam’a göre vacip olan bir namazı özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı düşürecek bir nitelikte olmayan bir özürden dolayı vaktinde kılmamış olsa, bu namazı, ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaçırılan namazların arasında ve gerek bunlar ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek esasen şarttır. Ancak kazaya kalan namaz unutulup sonradan hatıra gelmişse veya kaçırılan namazlar çok olur da tertib sahibi olmaktan çıkılmışsa, vakit namazı kılınır.
YEMİN KEFARETİ NASIL ÖDENİR?
Yemin etmek mübah bir davranış olmakla birlikte, gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık hâline getirmek doğru değildir. Yerine getirilmesi mümkün ve mübah olan bir şeyi, ileride yapmaya veya yapmamaya dair yemin etmek yemin-i mün’akide olarak isimlendirilir. Allah’ın isimleriyle, sıfatlarıyla ya da örfte yemin anlamına gelen sözlerle yapılan yeminler bağlayıcıdır. Her ne şekilde olursa olsun mün’akide olan bir yemini bozan kimsenin yemin kefareti ödemesi gerekir. Yemin kefareti sırasıyla; on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu kefaret ve sıralama Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir (Maide, 5/89). Maddi imkânsızlık sebebiyle, yemin kefaretini yerine getiremeyenler, imkân buldukları ilk anda bu kefareti eda etmelidirler.
Diyanet İşleri Başkanlığı
MESBUK: NAMAZA SONRADAN YETİŞEN KİMSE
Sözlükte “başkalarını geride bırakmak, geçmek” anlamındaki sebk mastarından ism-i mef‘ûl olan mesbûk kelimesi “geçilen, geride kalan kimse” demektir. Fıkıh terminolojisinde mesbûk ilk rekâtı kaçırdıktan sonra imama uyan kimseyi ifade eder. Mesbûk, cemaatle kılınan namaza baştan yetişemeyip ilk rekâtın rükûundan sonra imama uyan kimse demektir. İmam ile birlikte “sübhanallah” diyecek kadar rükûda bulunmayan kimse o rekâtı kaçırmış sayılır. Mesbûk, imam selam verince -sehiv secdesi yapmazsa- beklemeden ayağa kalkar ve cemaatle kılamadığı rekâtları tek başına tamamlar. Mesbûk, imamla birlikte kılamadığı rekâtları kılarken, tek başına namaz kılan kimse gibidir. Sübhaneke, Fatiha ve zammı sureleri tek başına namaz kılarken nasıl okuyorsa öylece okur. Kılmadığı rekâtları tamamladıktan sonra namazını bitirip selam verir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
YEMİN NE DEMEKTİR, DİNÎ HÜKMÜ NEDİR?
Yemin, bir kimsenin Allah’ın ismini veya bir sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Mesela “Vallahi (Allah’a yemin ederim ki) şu işi yapmam”, “Billahi (Allah’a yemin ederim ki) şu yere gitmeyeceğim” şek- lindeki ifadeler birer yemindir. Kur’an-ı Kerim’de, “Yeminlerinizi koruyunuz (yerine getiriniz)” (Mâide, 5/89), “Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Nahl, 16/91) buyrulur. Yemin etmek aslında mübah bir davranıştır. Bununla birlikte, gereksiz yere veya alışkanlık hâline getirerek yemin etmek doğru değildir. Bir Müslüman yemin etmenin, verdiği söze Allah’ı şahit tutmak anlamına geldiğinin bilincinde olmalıdır. Bu nedenle yerine getirilmesi mümkün ve mübah olan bir şeyi ileride yapacağına veya yapmayacağına dair yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
BAŞKA MEZHEPTEN OLAN İMAMIN ARKASINDA NAMAZ KILINIR MI?
Kendi mezhebinden olmayan imama uyarak namaz kılma noktasında zaman zaman tereddütler yaşanmaktadır. Mezhep farklılığı namazda imama uymaya (iktidaya) engel değildir. Buna göre bir kimsenin, kendi mezhebinden farklı bir mezhebe mensup olan imama uyarak namaz kılmasında bir sakınca yoktur. Her ne kadar ‘başka bir mezhepten olan imam, namazda iken muktedinin (imama uyan kişinin) mezhebine göre namazı bozan bir davranışta bulunursa, muktedinin namazı fasit olur’ şeklinde bir içtihat varsa da bu konuda daha doğru olan yaklaşım, imamın kendi mezhebine göre namazı bozulmadığı sürece, hangi mezhepten olursa olsun ona uyan kişinin de namazının tamam olduğu yaklaşımıdır. Bu görüş, selefin uygulamalarına uygun olduğu gibi cemaat ruhunun gereğiyle de uyumludur. Nitekim İmam Ebû Yusuf, kan aldırdıktan sonra abdest almadan imamlık yapan Halife Harun Reşid’in arkasında namaz kılmıştır. Ayrıca imamın kendi mezhebindeki şartlara aykırı bir davranış içinde bulunup bulunmadığını araştırmak da gerekmez.
Diyanet İşleri Başkanlığı