Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Sarayın ışıltılı penceresi yoktu artık, zaten kalsaydı halkın kurşun yağmuruna hedef olurdu. İnsanlara iyi gözle bakılan bir pencere olmamıştı bu asla -içinde Lucifer'in gururundan, Sardanapalus'un şatafatından ve bir köstebeğin körlüğünden zerreler vardı hep- ama yok olup gitmişti artık. Sarayın ayrıcalıklı iç halkasından entrika, yozlaşma ve riya dolu dış halkasına kadar her şey sona ermişti. Kraliyet sona ermişti; gelen son dalgalarla birlikte, bizzat kendi sarayında bir köşeye sıkıştırılmış, "askıya alınmıştı".
Sayfa 289 - Can Klasik & Altın İp XXIV. Mıknatıs Taşı Krallığına Sürükleniş & 41. BaskıKitabı okudu
... ellerindeki silahlar türlü türlüydü belki ama hepsinde ortak olan silah, açlık ve intikam duygusuydu.
Sayfa 279Kitabı okudu
Reklam
... etten kemikten okyanus, kaleyi istila edip, avlulara, koridorlara, merdivenlere dolarken muazzam bir gürültü çıkarıyordu.
Sayfa 281Kitabı okudu
Aksi takdirde, hapishane müdürü kaçacak ve halkın - yıllar süren değersizlikten sonra birdenbire değer kazanan - kanı yerde kalacaktı.
Sayfa 283Kitabı okudu
Saint Antoine'ın o korkunç fikrini, ne olduğunu ve neler yapabileceğini ispat etmek adına sokak lambalarına lamba yerine insan asma düşüncesini hayata geçireceği gün gelmişti.
Sayfa 284Kitabı okudu
Saint Antoine'ın genel görünüşünde bir değişiklik vardı; bu görüntü, yüzlerce yıl süren çekiç darbeleriyle oluşmuştu ve son darbeler, ifade üzerinde son derece kalıcı etkiye sahip olmuştu.
Sayfa 288Kitabı okudu
Reklam
Erkekler, gözlerini kan bürümüş öfkeleriyle pencerelerden bakarken korkunç görünüyorlardı; bulabildikleri silahları kapıp sokaklara akıyorlardı. Fakat kadınların oluşturduğu manzara, en babayiğidin bile kanını donduracak cinstendi.
Sayfa 289Kitabı okudu
Toprakları kederden başka mahsul vermeyen, harap bir ülke uzanıyordu göz alabildiğine.
Sayfa 295 - FransaKitabı okudu
Her bir yeşil yaprak, her bir ot ve tahıl tanesi, en az ülkenin sefil insanları kadar âciz ve kurumuştu.
Sayfa 295Kitabı okudu
Her şey boynunu bükmüştü; mahzun, örselenmiş ve kırık döküktü. Haneler, çitler, evcil hayvanlar, erkekler, kadınlar, çocuklar ve onlara can veren toprak; hepsi tükenmişti.
Sayfa 295Kitabı okudu
Reklam
Monsenyör diye adlandırılan (ki kendisi çoğu zaman saygıdeğer bir beyefendiydi) ulusa gönderilmiş bir nimetti, tüm hareketleri şövalyevariydi, ihtişamlı ve parlak bir yaşamın en nadide örneğiydi, diğer pek çok açıdan da mükemmel örnek teşkil ederdi; fakat her nasılsa, işleri bu noktalara getirenler de yine bu monsenyör sınıfı olmuştu.
Sayfa 295Kitabı okudu
Alenen monsenyörler sınıfı için kurulmuş bu düzenin bu kadar tez zamanda çöküp iflas etmesi çok tuhafı.
Sayfa 296Kitabı okudu
Hiçbir devlet görevlisi, hiçbir matematik hesabıyla tam olarak hesap edemiyordu kurulan darağaçlarının sayısını ve bu yangını söndürebilecek suyun miktarını.
Sayfa 303Kitabı okudu
144 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.