Sarayın ışıltılı penceresi yoktu artık, zaten kalsaydı halkın kurşun yağmuruna hedef olurdu. İnsanlara iyi gözle bakılan bir pencere olmamıştı bu asla -içinde Lucifer'in gururundan, Sardanapalus'un şatafatından ve bir köstebeğin körlüğünden zerreler vardı hep- ama yok olup gitmişti artık. Sarayın ayrıcalıklı iç halkasından entrika, yozlaşma ve riya dolu dış halkasına kadar her şey sona ermişti. Kraliyet sona ermişti; gelen son dalgalarla birlikte, bizzat kendi sarayında bir köşeye sıkıştırılmış, "askıya alınmıştı".
Sayfa 289 - Can Klasik & Altın İp XXIV. Mıknatıs Taşı Krallığına Sürükleniş & 41. BaskıKitabı okudu
Saint Antoine'ın o korkunç fikrini, ne olduğunu ve neler yapabileceğini ispat etmek adına sokak lambalarına lamba yerine insan asma düşüncesini hayata geçireceği gün gelmişti.
Saint Antoine'ın genel görünüşünde bir değişiklik vardı; bu görüntü, yüzlerce yıl süren çekiç darbeleriyle oluşmuştu ve son darbeler, ifade üzerinde son derece kalıcı etkiye sahip olmuştu.
Erkekler, gözlerini kan bürümüş öfkeleriyle pencerelerden bakarken korkunç görünüyorlardı; bulabildikleri silahları kapıp sokaklara akıyorlardı.
Fakat kadınların oluşturduğu manzara, en babayiğidin bile kanını donduracak cinstendi.