Bir tebessüme, bir onaya, anlam bulmuş bir bakışa, 'iyi ki varsın' lara duyduğumuz bağımlılık duygusu olmasaydı, bazı eylemlerimiz varlığını aynı coşkuyla sürdürebilir miydi?
Bu soruya; "evet ben yine de şunu yapmaya devam ederdim" dediğiniz ne varsa, o sizin kendinize ayırdığınızdır.
Okumak mesela... Bu platformda beğen butonu olmasaydı, alıntıları eskisi gibi büyük bir istekle paylaşır mıydık? Yahut sevdiğimiz okur arkadaşlarımız burada bulunmasaydı, her gün uğrama gereği hisseder miydik?
İzlediğim bir filmde, kadın, sevdiği adam için, bir alışkanlığa dönüşüp günün birinde terkedileceği korkusuyla, estetik operasyon geçiriyor ve bambaşka bir yüze sahip olup yeniden aynı kişinin hayatına giriyordu. Hayatı adeta bir kabusa dönüyor, eski kimliği ile yeni kimliği arasında sıkışıp kalıyordu... Ne çok sevilen ve özlenen eski haline, ne de kusursuz yüz hatlarının yapay güzelliğine tutunabiliyordu. Film, kişinin kendine bakışını yenileyen, adeta ruhsal gerilmelerin ete kemiğe bürünmüş haliydi...
Bizi biz yapan şeyleri yapay olanlarla değiştirmek için ne neştere, ne de uzun bir iyileşme sürecine ihtiyaç duyarız. Bu yüzden gözümüzü kırpmadan, kıskançlığımızı hırsımızla takas ederiz, korkumuzu cüretimizle, aşağılık kompleksimizi alaycılığımızla, öfkemizi tebessümümüzle...
Onaylanma ve eksilmeyen bir duyguyla sevilme tutkusu, kişinin kendisinden memnuniyetsizliğinin ifadesidir. Çok sevilmek, önemsenmek ve yüceltilmek asla çare değildir.
İnsan, evvela kendini sevmelidir...
O zaman dilediğinde yenilenmenin ve zamanı hissetmenin keyfini sürebilir...