Diğerlerine karşı acımasız ve düşmanca dürtüler, Mesih'in eşit sevgisi varken ortaya çıkmamaktadır. Ancak Mesih'in krallığı sırasında bile inanan topluluğa ait olmayan, İsa'yı sevmeyen ve O'nun sevmediği insanlar, bu bağın dışında tutulurlar. Bu nedenle, bir din kendisini sevgi dini olarak adlandırsa bile, kendisine ait olmayanlara karşı sert ve şefkatsiz olmalıdır. Esasen her din, aynı şekilde, içine aldığı herkes için bir sevgi dinidir, zulme ve ona ait olmayanlara karşı tahammülsüzlük her dinde doğaldır.
(...)
Günümüzde bu hoşgörüsüzlük kendisini, önceki yüzyıllardaki gibi şiddetle ve zalimce göstermiyor olsa dahi, insan davranışlarında bir yumuşama olduğu sonucuna varamayız. Bunun nedeni, dini duygulardaki gözle görülür zayıflamanın aksine dürtüsel bağlar arasındaki zayıflamayla bağlantılı olmasıdır. Eğer başka bir grup bağı dini bir grubun yerini alırsa (...) o zaman, Din Savaşları çağındaki gibi öteki olana karşı aynı hoşgörüsüzlük gözlemlenecektir(...)
Amaç, yaşadığımız ve yöneldiğimiz cehennemden kurtulmak ve bizi yaratıp seven Tanrı'yla barışmaktır. Söz konusu kurtuluş şu dinin ya da bu dinin bir dizi kurallarını uygulamanın sonucu değildir.
Ne yazık ki, değişik toplumlar ve değişik dinler Tanrı’yı kendilerine mal etmeye çalıştılar.Böylece insanla Tanrı arasında bir ayırım uçurumu yaratmışlardır.