Yazarken bir yandan da kendini geliştirmek için okumaya devam edebilirdi. Bir günde tam yirmi dört saat vardı. Kendisiyse çok güçlüydü. Nasil çalışacağını iyi biliyordu, bütün kaleler önünde yıkılacaktı.
Karşısında yaşamaya değer bir şey vardı işte; kazanmak için savaşmaya, mücadele etmeye ve evet , uğruna ölmeye. Kitaplar haklıydı. Dünyada böyle kadınlar da vardı...
Hiçbir kadında onunki gibi bir sese rastlamamıştı. O sesin en ufak bir çınlaması aşkını canlandırıyor , dillendirdiği her kelime Martin’i heyecanlandırıp kalbinin zonk zonk atmasina neden oluyordu.
Kendini ilk kez gerçekten görüyordu. Gözleri görmek için yaratılmıştı, ama o ana dek dünyanın sürekli değişen görüntüleriyle dolu ve kendine bakmak yerine dünyaya bakmakla meşguldüler.
Öğrenme süresince uğradığı başarısızlıkları , girdiği çıkmaları hatırladı. Yine de üstesinden gelmeyi başarmıştı. Onlar da bir gün hayata atılacak ve feleğin çemberinden geçecekti. İyi o zaman , onlar bununla uğraşırken kendini de kitaplardan hayatın öbür tarafını öğrenebilirdi.
Sahip olduklarının vergisini yirmi yıldır vermemiş taze zihni, olgun bir şevkle harekete geçmiş, sıradan öğrencilerde asla rastlanamayacak erkeksi bir zindelikle okuduğunu anında kavrıyordu.