Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
said-i kurdî
Said, bu başlıktaki adını Bitlis’te bir köy olan Nurs’tan alıyor. Saidi Nursi’nin birçok ad ve lakapları vardır. Bu ad ve lakaplar, onun hayatı içindeki mücadele safhalarına göre yer bulur. Örne­ğin gençliğinde Kürdistan’da bir Kürt mücahidi idi. Bu devirde kendisine Melaye Meşhur-Mela Saîde Kurd! denirdi. Daha sonra İstanbul ve Şam’da, fevkalade
said-i kurdî
1960 yılında, 49’lar diye bilinen arkadaşlarımla Harbiye hücrelerindeydik. Meğer Şeyda, o sıralar kendisini rahatsız hissediyor ve Kürdistan’da ölüp gömülmek arzusundaymış. Demokrat Parti içindeki müridleri ona bir taksi tahsis ediyorlar ve Kürdistan’a doğru yola çıkıyor. Urfa’da bir otele iniyor. Kimsenin de haberi yok. O gece fenalaşıyor. Urfa’ya gelişini ve hasta olduğunu duyan Avukat Faik Bucak ve diğer Kürt aydınlan kendisiyle ilgileniyor­lar. Fakat getirdikleri doktorların tüm itina ve çabalarına rağmen kurtarılamıyor ve vefat ediyor. Faik Bucak’ın bana sonradan an­lattığına göre, Saidi Kürdi’nin vefatından sonra terekesi tesbit edilmiş, bıraktığı tüm maddi miras şunlarmış; bir kamış sepet içinde iki mendil, bir çift çorap, iki don, iki fanila, kendisine mahsus bir entari, bir bez içinde bağlı yedibuçuk lira, bir secca­de ve bir de ibrik. Doğu’daki ve Batı’daki tamahkar din adamları bu halis Kürt fi­lozofundan bari birşeyler öğrenip Karun gibi olmamalan gerekti­ğini anlasalar.
Reklam
Kavmine ihanet edenin kafasını koparmak gerekir.
Bedirxan Bey, Cizre’deki Birca Belek sarayında gezi­nirken bir oğlunun elinde bir keklik kafesi görür. Bedirxan Bey, “Bu nedir oğlum?” der. Oğlu Ali Şamil -ki sonradan paşa olmuştur- “Baba, bu çok kıymetli bir kekliktir. Bana Sincar’dan geldi” diye cevap verir. Bedirxan Bey, “İyiliği nereden geliyor oğlum?” diye sorar. Oğlu, bunun üzerine, “Baba, bunu dağa götüreceğim, etrafı tuzaklarla çevireceğim. Ötmeye başlayınca, dağdaki diğe keklikler yanma gelmeye başlayacaklar. Böylece benim kur­duğum tuzaklara yakalanacaklar” der. Bedirxan Bey, kafesteki kekliği alır ve kafasını kopararak yere fırlatır. Oğlu bağırır çağırır, kendisini yerden yere atar. Bedirxan Bey, oğlunu yerden kaldırıp başını okşayarak, “Evladım der, insan olsun hayvan olsun, kavmine hiyanet edenlerin kafasını koparmak lazımdır.”
Şeyh Abdulbarî Kufrevî
1919’da Kemal Paşa Kürdistan’a geldi. Osmanlı, kendisinin idamına karar ver­mişti ve Osmanlı devletince, Kürtler için her zaman söylenen ‘eşkıyalık’ sıfatı ona da verilmişti. Fakat ben ve diğer Kürt şeyh, bey ve ağaları onu koruduk. Erzurum Kongresi’ni akdettik. Son­ra, Kahtalı Hacı Bedir Ağa’nın da beşyüz muhafız süvarisi ve Dersimli Diyap Ağa’nın kuvvetleri ile Sivas’a gelip, orada da kongre­mizi yaptık. Kısa söyleyeyim; Kemal Paşa, Kürt milletinin hakla­rına sadık kalacağını defalarca ifade etti. Biz de inanarak kendisi­ni kolladık. Ama adam, Cumhuriyeti kurup Lozan Anlaşması’nı yaptıktan sonra hepimize dirsek çevirdi. Kendisine yardım eden ne kadar kuvvetli Kürt aile ve şahsiyeti varsa, birer bahane ile ya idam ettirdi veya sürgüne yolladı.
helbestek ku bingeha dewleteke dihejîne
Musa Anter, kıyısından, kenarından Kürdleri konu alan siyasi hiciv yazıları yazınca, gazete ve M. Anter ile ilgili peş peşe davalar açıldı. Musa Anter'in 16 Haziran tarihli köşesi, "Ji bo Xwedê sedeqaké (Allah için bir sadaka)" şeklinde Kürdçe bir başlıkla çıkınca soruşturma açıldı. Birkaç gün sonra da, Yara- salar başlığıyla
Qimil
Musa Anter'in "Ama Ne İleri Yurd" köşesindeki hemen her yazısı soruşturma konusu olurken asıl fırtınayı, Kımıl adlı Kürdçe şiirin yayımlanması yaratttı. M. Anter'in 31 Ağustos 1959 günü yayımlanan "Kımıl" başlıklı yazısı ve yazıda kullan- dığı Kürdçe şiir aşağıdadır: "Asırlar boyunca iktidarların sui zanı
Geri15
56 öğeden 51 ile 56 arasındakiler gösteriliyor.