n

Nazi Soykırımı

Böylece kamptaki son günümüz özgürlük beklentisiyle geçti. Ama çok erken sevinmiştik. Kızılhaç delegesi, bir anlaşma imza­landığı, kampın tahliye edilmemesi gerektiği konusunda güven­ce vermişti. Ama o gece kamyonlarla gelen SS adamları kampı boşaltma talimatı verdiler. Geride kalan son tutuklular, merkezi bir kampa götürülecek, oradan da bazı savaş esirleriyle değiş-tokuş edilmek üzere kırk sekiz saat içinde İsviçre’ye gönderilecek­ti. SS mensuplannı güçbela tanıyabiliyorduk. Son derece dostça bir tavırla, talihli oluşumuza şükretmemiz gerektiğini söylüyor, korkmadan kamyonlara binmemiz için bizi ikna etmeye çalışı­yorlardı.
* dehşet verici!!!
Özgürlüğümüze ka­vuştuktan aylar sonra, eski kamptan bir arkadaşa rastladım. Kamp polisi olarak, ceset yığınlarının arasında, bir parça insan eti arandığını anlattı. Ateşin üzerinde bir kazanda gördüğü insan etine el koymuş. Kampta yamyamlık başlamış. Tam zamanında ayrılmışım.
Reklam
Ertesi sabah kamptan ayrıldım. Bu kez bir tezgâh değildi. Gaz odalarına gitmiyorduk, gerçekten de bir dinlenme kampına git­tik. Bana acıyanlar, yeni kampımızdan çok daha ağır bir kıtlığın baş gösterdiği bir kampta kaldılar. Kendilerini kurtarmaya çalış­tılar, ama sadece kendi sonlarını yazdılar.
Her sevkiyatta belli sayıda tutuklunun gitmesi gerekiyordu. Kimin gideceği gerçekten bir önem arz etmiyordu, çünkü tutuklulardan her birisi bir numaradan başka bir şey değildi. Toplama kampına girişlerinde bütün belgeleri ve bütün eşyaları alınıyor­du (en azından Auschwitz Toplama Kampı’ndaki yöntem buy­du). Bu nedenle her tutuklu, sahte bir isim ve meslek uydurma fırsatına sahipti ve çeşitli nedenlerden ötürü birçoğu bunu yapı­yordu.
Bir süre sonra, yakın bir gelecekte ölecekmişim duygusuna kapıldığımı anımsıyorum. Ne var ki bu kritik durumda tasam, yoldaşlarımın çoğundan farklıydı. Onların sorusu şöyleydi: “Bu kampta hayatta kalacak mıyız? Kalmayacaksak, bütün bu acıla­rın hiçbir anlamı yok.” Benim sorumsa şuydu: “Bütün bu acıla­rın, çevremizdeki bunca ölümün bir anlamı var mı? Çünkü eğer yoksa hayatta kalmanın kesinlikle hiçbir anlamı yok! Çünkü an­lamı böyle bir rastlantıya bağlı olan bir yaşam, nihai anlamda ya­şanmaya değmez.”
Çoğunluğumuz ayakta durmak zorundaydı, buna karşılık birkaç kişi insan sidiğine bulanmış az miktarda samanın üzerine çömelmişti. Kampa varınca eski tutuklulardan duyduğumuz ilk önemli haber, nispeten küçük olan (2500 kişilik) bu kampta, hiçbir “fırın,” krematoryum, gaz odası olmadığıydı! Bu da, “Müs­lüman” olan bir tutuklunun doğruca gaz odasına gönderilmeye­ceği, Auschwitz’e geri gönderilmek üzere düzenlenecek “hasta konvoyu”nu beklemek durumunda kalacağı anlamına geliyordu. Bu sevinçli sürpriz hepimizin moralini düzeltmişti.
Reklam
64 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.