Gereksiz bir umutla koparılıp atılan takvim yaprakları, dönüp dönüp aynı yere gelen bir saat, yine doğan ve yine batan güneş; ümitsizce yürüyen, heyecanla koşan, çaresizce sürünen, yapayalnız ağlayan ve belki yine yapayalnız gülen ayakların pul pul dökülüp eskidiği merdivenlerden daha güzel, daha gerçek anlatabilir mi bir ömrü?