Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
2009 yılında İsrail'in Tamar sahasında doğal gaz keşfetmesi, Doğu Akdeniz'e bakış açısını değiştirmiştir. Bu keşfe kadar Doğu Akdeniz yalnızca transit değeri olan bir bölge iken artık üretim merkezi olma potansiyeli ile konuşulmaya başlamıştır. Mary B'nin 30 milyar metreküplük rezervi tükenmek üzeredir ve depolama sahası olarak kullanılması planlanmaktadır. Gazze açıklarındaki sahada ise 30 milyar metreküpten fazla doğal gaz olduğu tahmin edilmekle birlikte diplomatik sebeplerle bu rezerv hiç işletilmemiştir. 2009 yılındaki Tamar keşfi ise o yıl dünyadaki en büyük keşiftir. Tamar sahasında yaklaşık 275 milyar metreküp, Leviathan sahasında ise 480 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin edilmektedir. Diğer küçük keşiflerle birlikte İsrail'in yaklaşık 1 trilyon metreküp doğal gaz rezervi olduğu hesaplanmaktadır. Tahmini rezervler dünyada oyun değiştirici niteliğe sahip olmasa da İsrail'in nispeten düşük nüfusu ve doğal gaz tüketimi (9 milyar metreküp) dikkate alındığında, ülkenin net ithalatçıdan net ihracatçı konumuna geçmesini sağlayacaktır.
Sayfa 278 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz yataklarına ev sahipliği yapan Orta Doğu ve enerji tüketiminde önde gelen Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında bir geçiş güzergahı oluşturan Doğu Akdeniz bölgesi son yıllarda keşfedilen doğalgaz rezervleri ile ilgi çekmeye başlamıştır. Doğu Akdeniz'de yakın dönemde gerçekleşen enerji keşifleri bölgenin petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip olduğunu göstermiştir. Bu durum Doğu Akdeniz'deki petrol ve doğalgaz yataklarının paylaşımı sorununu da beraberinde getirmiştir. Doğu Akdeniz'in ortasında bulunan Kıbrıs adasının jeopolitik öneminin yanı sıra yeni keşfedilen petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olması ve yakınlığı önemini arttırmaktadır. Bölgedeki kaynakların adil bir şekilde paylaşılması ile ilgili problemler Türkiye ve uluslararası kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
Sayfa 259 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Her mezhep kendisinin "kurtuluşa eren fırka" olduğunu iddia edip, İslam'ı tekeline alırken, kendisi gibi olmayanları İslam dışı ilan etmekte, onlara yaşama hakkı tanımamaktadır. Bunun en açık örneğini IŞID meselesinde görebiliriz. Suriye'deki, Irak'taki, Yemen'deki çatışmalarda da mezhep farklılıkları hem motivasyon, hem de meşruiyet aracı olarak kullanılmaktadır. Orta Doğu'da, hatta Müslümanlanın yaşamış oldukları her yerde ya fiilen mezhep çatışması vardır (Pakistan) veya iktidar kavgaları mezhepler üzerinden yürütülmektedir. Bu sebepten diyoruz ki; Orta Doğu'da olup bitenleri anlayabilmenin anahtarlarından birisi, belki de en mühimi Şiiliktir. Haritaya baktığımızda İran'da %85, Irak'ta %60, Suriye'de %12, Suudi Arabistan'da %15, Körfez ülkelerinde %30-70 oranında Şii nüfusun olduğunu bilmek, İran'ın Şiilerin olduğu her yerle ilgilenmeyi sorumluluk saydığını görmek, nüfuz ve iktidar çekişmesinin en iyi kullanabileceğini enstürmanın mezhep meselesi olduğunu anlamak için yeterlidir.
Sayfa 126 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Orta Doğu'yu, hatta Müslümanların yaşamış olduğu her yeri cehenneme çeviren şiddet ve terörün meşrulaştırılmasını kolaylaştıran sebeplerden birisi, kökleri tarihin derinliklerinde yatan mezhepçilik, yani insanların sadece kendi mezheplerini "hak mezhep" olarak görerek, diğer mezhepleri kolaylıkla İslam dışı ilan edebilmeleridir. Mezhepler Bir Vakıadır; Sorun Mezheplerden Değil Mezheplerin Dinleştirilmesinden Kaynaklanmaktadır.
Sayfa 124 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Müslümanların yaşamış olduğu her yerde kan vardır, gözyaşı vardır; en kötüsü çocuklar, masum insanlar hayatını kaybetmekte. dir. Bu sebepten ilk yapılabilecek yapılması gereken iş, ne pahasına olursa olsun akan kanı durdurmaktır. İslam öncesi Arap toplumlarında, Kur'an'ın da tasvip ettiği bir "Haram Aylar" uygulaması mevcut idi. Bu zaman diliminde savaş yapılmazdı. Bu örnek bugün daha fazla anlam ve önem taşımaktadır. Müslümanların, yeniden savaşın arızi bir durum olduğunu, esas olanın barış olduğunu hatırlaması, bir tek insanın haksız yere öldürülmesinin bütün insanlığın öldürülmesine eşdeğerde sayıldığının yeniden farkına varması bir tür zorunluluktur. Savaşın, şiddetin bir yaşam biçimi olmadığının bir şekilde bilinç düzeyine taşınması gerekmektedir.
Sayfa 124 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Hz. Peygamber'in vefatından çok sonraları ortaya çıkan mezhepler dinle öz- deş görülmekte; "Dört Hak Mezhep", "Kurtuluşa Eren Fırka" gibi İslam'ı mezheplere indirgeyen yaklaşımlar ne içerik, ne de tarihsel açıdan sorgulanmaktadır. Her mezhebin doğrularının yanında yanlışlarının da olabileceği, imanın ve sorumluluğun bireysel olduğu maalesef unutulmaktadır. Hem farklı mezhepler ötekileştirilmekte, hem de savunulan mezhep üzerinden şiddet üretilmekte, "tekfir" öne çıkmaktadır.
Sayfa 123 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
İslam'ın aklı, yaratıcılığı, özgürlüğü ve adaleti esas alan boyutu, yaygın tepkisel din anlayışında kendisine yer bulamamaktadır. Akıl karşıtlığı din kullanılarak meşrulaştırılmaya çalışılmakta; akılla birlikte her türlü eleştirel yaklaşım da itibarsızlaştırılmaktadır.
Sayfa 122 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in harbin askeri yöntemlerle çözüme kavuşturulmasına daha fazla ağırlık vermesine karşın Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping'in Suriye'de askeri çözümden daha çok ülkesinin diplomatik çözüme destek vereceğine işaret etmesi Moskova ve Pekin arasında mevcut durumda bir menfaat mücadelesi olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü Pekin'in Orta Doğu'da askeri menfaatlerden daha çok iktisadi menfaatlerinin bulunduğu ve bundan ötürü harp ertesinde Suriye'nin yeniden imarı hususunda daha çok girişimde bulunmak niyetinde olduğu yönünde beklentileri söz konusudur. Gerçekleştirilen araştırmalara bakıldığında harp ertesinde Suriye'nin tekrardan imarı için ihtiyaç duyulan tahmini bütçenin takriben 1 trilyon dolardır. Suriye'nin tekrardan imarı Pekin'in politik ve iktisadi hedefleri bakımından çok önemli olarak kıymetlendirilmektedir.
Sayfa 69 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Suriye'nin Lazkiye'den sonraki 2. büyük limanı olan Tartus Limanı, Şam'ın kuzeybatısında 220 km uzaklıkta stratejik bir bölgede 1971'den beri Sovyet/Rus deniz üssüne ev sahipliği yapmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde limandan daha çok Sovyet donanmasına maddi-teknik ikmal/donanım ve gemi onarımı ba kımından faydalanılmış ve üsse olan yatırım kısıtlı olsa da 2008'deki Rusya-Gürcistan Savaşı ertesinde üsteki Rus donanmasının durumu iyileştirilmiş ve Akdeniz'deki tek Rus askeri deniz üssü olarak önemini artırmıştır.
Sayfa 64 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Rusya'nın Suriye'ye ihraç ettiği S-300 füzeleri ile MIG 31 askeri uçakları Tel-Aviv ve Washington'un ciddi şekilde rahatsızlık duymasına yol açmaktadır. Fakat Moskova, beynelmilel yasaların Şam'a silah satmasına olanak sağladığını ve bu satışların süreceğini ifade etmiştir. Şam'a satışı yapılan füzeler, 200 kilogram savaşa başlığı taşıma kapasitesine sahip olup 300 kilometre menzile sahip bulunmaktadır ve ülkenin tüm kıyılarını koruyabilecek özelliktedir. Karadan, havadan, denizden ve denizaltılardan ateşlenebilme kabiliyetine haizdir.
Sayfa 64 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.