Demek istiyorum ki paradokslardan nefret etmeme karşın şansın kendisi, günümüzde bir insanın başına gelebilecek en büyük şanssızlık. Çünkü evet, çünkü biz binde dokuz yüz doksan dokuz böyle bir şansı kullanma yetisine sahip değiliz ve böyle bir şans bizim yararımıza olmaktan çok başımıza bela getirir. Bu zamanda biz macera dolu şeyleri gizli bir şekilde yapmayı bilmiyoruz olay bu. Kendimizi halin ziyafet sofrasındaki bir çiftçi olarak buluyoruz. İş ciddiye binince, evde yapılan yulaf lapasını ve annemizin kreplerini oradaki harika lezzetlere tercih ediyoruz. Domuz Çobanı masalını muhtemelen biliyorsunuzdur, prensesi ve krallığın yarısını kazanır. Masal tam da olaylar özellikle biz yetişkinler için ilginç bir hal aldığında sona erer. O köylünün kadife ve sırmalı giysiler içinde dolaşmasını ve sırf şanstan dolayı solup zayıf düştüğünü görmeliydik. Onu prensesin ipek yatağında yatarken ve tembel, sütçü kızın uyluk kalınlığındaki kollarına duyduğu özlem içinde inlerken görmeliydik. Çünkü hiç şüphe yok ki, bunu yaşayacaktı. Tahta sabolarını yeniden giymeden ve tacını ve asasını babasının gübre çatalı ile değiştirme mutlu bir zaman geçiremeyecekti.
Talih, ona karşı koyacak örgütlü bir gücün olmadığı yerde gücünü gösterir ve etkilerini onu zapt edecek setlerin ve bentlerin yapılmadığını bildiği yerlere yöneltir.